Hasbelkader zengin sayılabilecek ülkelerin hemen hemen hepsi uluslararası göçü kontrol etme hevesindeler. Temel kural ‘seçmece göçmen alacaksın’ ve –mümkünse– de işi...

Hasbelkader zengin sayılabilecek ülkelerin hemen hemen hepsi uluslararası göçü kontrol etme hevesindeler. Temel kural ‘seçmece göçmen alacaksın’ ve –mümkünse– de işi bitince sepetleyeceksin. Mümkün ölçüde de ülkenin zenginliğini koruyacaksın. Sınırlarını güçlendireceksin, çaktırmadan kaçak göçmenlere de göz yumacaksın ki bazı emek yoğun sektörler iş yapabilsin.

Aynı zamanda da şahin olacaksın iç politikada, ki oy kaybetmeyesin. Bu kurgu içinde tabii ki göçmen ya da ulusaşırı işadamları ve zenginler herkesin sevgilisi. Yasal yollarla göç etmiş göçmen işçiler, profesyoneller, öğrenciler ve ilticacılar bir dereceye kadar yasalarla korunmakta. Geriye kayıtdışı göçmenler ve sığınmacılar kalıyor. Bu iç politikada şahin olma durumu da en çok onları vuruyor. Bu hafta gündemde çok fazla yer bulamayan bir rapor, bu şahinliklerin kimseye de pek bir faydası olmadığını gösterdi.

Londra’da göçmen tutukluların refahını iyileştirmeyi amaçlayan bir gönüllüler derneği olan ‘Londra Tutuklu Destek Grubu’ (LDSG), geçen hafta sığınmacıların tutuklanması ve bunun devlete maliyeti üzerine bir rapor açıkladı. LDSG gibi başka sivil toplum kuruluşları da bu çok sorunlu alanda faaliyet gösteriyor. Bunlardan bir diğeri de ‘Göçmen Tutuklulara Kefalet Vakfı’ (BID). BID, tutuklanan göçmenlere kefalet bularak salıverilmelerini sağlıyor. Yanlış anlaşılmasın, burada, kaçak göçmenlik veya siyasi sığınma nedeniyle tutuklamalardan bahsediyorum.

Bu göçmen tutukevleri meselesi çok yeni sayılmaz. Önceleri resepsiyon merkezi, işleme merkezi gibi daha insani ancak gerçeği yansıtmayan isimlerle anıldılar. Bugünkü halleriyle Guantanamo’dan çok farklı değiller. Bütün bunları kapatmaya kaç tane Obama gerekir bilemiyorum. Ancak bu merkezlerde, daha doğrusu adı tam konulmamış hapishanelerde göçmenler sınırsız süreli olarak tutuluyorlar. Tutukluların çoğunluğunu da iltica başvuruları kabul edilmemiş sığınmacılar oluşturuyor. Önemli bir kısmının İngiltere’de kimsesi yok, dışarıyla irtibatları yok, dil bilmiyorlar, kanunları ve haklarını bilmiyorlar. Geldikleri ülkelerde travmatize olmuş, eziyet çekmiş, dışlanmış veya ‘yaşama’ şansı engellenmiş bu insanlar için gönüllülerin destek ve ziyaretleri çok değerli.

İstisnalar hariç, genel olarak, ülkeye vizesiz giriş yapmak, sahte belgeyle giriş yapmak, iltica başvurusunda yalan söylemek ve benzeri nedenlerden dolayı bu ‘Guantanamo’lara tıkılan göçmenler için ortada tartışılabilir bir suç var ancak bir salıverilme tarihi yok. Hükümetin temel hedefi, en azından kâğıt üzerinde, onları zorla sınırdışı etmek. Yani neredeyse bütün devletlerin kabul edip imzaladığı evrensel insan hakları beyannamesinde zikredilen bir hakkı kullandıkları için sınırsız süreli tutuklanıp sonra da bilinmeyen bir tarihte hayati tehlike görüp kaçmak zorunda kaldığın bir ülkeye zorla geri gönderilecekler!

Bu Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi tabii ki başka bir siyasi konjonktürde hazırlanmış bir metin: “Herkes, kendi memleketi de dahil, herhangi bir memleketi terk etmek ve memleketine dönmek hakkına haizdir.” (13. Madde). Başka bir ülkeye girmek olanaksız olduğu durumda –ki bugün içinde bulunduğumuz durumdur– içi boş bir seyahat özgürlüğü öngörülmüş oluyor. Terk etme hakkını kullananlar da örneğin ABD-Meksika sınırında öldürülüyor, Yunanistan’da AB adına kötü muamele görüyor, Türkiye’de, şanslıysa, rüşvetle günü kurtarıyor.

LDSG’nin raporu ilginç bilgiler sunuyor. Örneğin İngiltere, AB’nin koyduğu 18 ay maksimum tutukluluk süresini kabul etmiyor. Buralarda 8 yıl tutuklu kalan insanlar var. Bir başka önemli veri ise bu göçmen tutukevlerinin yatak kapasitesi 2 bin 500 dolayında ve sadece 2007 yılında 10 binden fazla göçmen tutuklanmış. Rapora göre tutuklananların yaklaşık üçte ikisi bir yıl ve daha fazla tutuklu kalıyor. Durumdan memnun olabilecek yabancı düşmanlarını bile durumu yeniden düşünmeye zorlayan ise bu işin 22 milyon sterlini aşan maliyeti.

Matematik bilenler benzer uygulamalara sahip ülkelerin toplamı için maliyeti hesaplayıp bunu da bu tutuklu göçmenlerin çoğunun anavatanı olan geri kalmış ülkelerin asgari insani yaşam koşullarına kavuşabilmesi için gereken maddi yardım açığı ile karşılaştırabilir. 3 yıldır tutuklu olan Sudanlı bir sığınmacı, The Guardian gazetesine, “her gün aynı... gelecek diye bir şeyin olduğunu hayal etmek zor” diyor.

Hayal etmek zor ama keyfi göçmen tutuklamalarına ve sınırsız tutukluluk süresine karşı çıkmak o kadar zor olmayabilir.

Özellikle göç yasalarını yeni hazırlayan, bu tarz sorularla henüz karşılaşmamış ülkelerde bu yöndeki siyasi adımlar ve yasamalara karşı dikkatli olmalı.

En azından, vatandaş olarak, ödenen vergilerin anlamlı kullanımının sağlanmasını isteyebiliriz.