Gerçek muhalif siyaset, iktidarın ürettiği somut çelişkileri ortaya koyma ve iktidarı halka verme sanatıdır. Yıllarca Meclis muhalefeti bu sanatı icra edemediğinden meydan AKP’ye kalmıştı. AKP’liler neoliberal İslamcı politik stratejilerine uygun olarak tarihsel çelişkinin, “Müslümanlar” ile “cumhuriyet seçkinleri” arasında olduğunu söyleyip durdular. Siyasetin merkezini, liberallerin desteğiyle kimlik ve kültür savaşına doğru çektiler. Böylece kendilerine konforlu bir alan yarattılar. Ülkenin tüm kaynaklarını bir grup partiliye ve sermayedara peşkeş çekerken bunu “vesayeti bitirmek” için “halk adına” yaptıklarını iddia ettiler. Ancak kaybeden hep bu ülkenin emekçisi oldu. Bugün gelinen noktada, iktidarın emekliye verilen üç kuruşluk bayram ikramiyesinin arttırılmasını isteyenlere dahi tahammülü yok. Yandaşların aldığı huzur hakkı, üç-beş yerden maaşı rekor seviyede artarken milyonlarca insan açlıkla sınanıyor.

***

Fatura ödemenin bu denli büyük bir gider kalemi olduğu bir dönem daha önce yaşanmamıştı. Enerji Bakanı, elektriği ve doğalgazı kesilmiş yurttaşları dile getiren CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu manipülasyon yapmakla suçladı ama bizzat kendisinin verdiği rakamlar başlı başına durumun vahametini ortaya koyuyor. 2021’de 1 milyondan fazla abonenin doğal gazı, 3 milyona yakın abonenin elektriği kesilmiş. Yurttaşların en az beşte biri faturasını ödemekte zorlanıyor. Bu rakamların hane ve iş yeri olarak nasıl dağıldığını bilmiyoruz ancak bu haliyle dahi tüyler ürpertici. Üstelik birçok iş yerinde ve hanede yüksek faturadan kaçınmak için yaşam standardını en aşağıya çeken önlemler alınmak zorunda kaldı, onlar bu rakamlara dâhil değil.

***

Zamları protesto etmek için elektrik faturasını ödemeyen Kılıçdaroğlu ailesi karanlıkta, lüks lambasıyla oturuyor. Kılıçdaroğlu yaptığı eylemi sivil itaatsizlik olarak değil bir “direniş” olarak tanımladı, amacının da karanlıkta kalanların sesini duyurmak, toplumun vicdanına seslenmek olduğunu söyledi. Elektriği kesik hanelere yaptığı ziyaretle de eylemini sürdürdü. CHP lideri holdinglere verilen ihaleler ile karanlığa mahkûm edilenlerin yaşadıkları dram arasındaki çelişkiyi ortaya koymuş oluyor. Bu elbette siyaseten anlamlı bir hamle, hele Saray’ın ışıkları iktidarı böylesine sarhoş etmişken. Bununla birlikte eylemi şahsi bir tasarrufun sınırları içinde tutmak için çaba sarf ediyor; çelişkinin yarattığı öfkeyi örgütlemeyi, kitlesel olarak görünür kılmayı tercih etmiyor. Halbuki toplumun geniş bir kesiminden destek alacak bir eylem dalgasının fitilini yakabilirdi Kılıçdaroğlu ve de meclis muhalefeti. 6’lı masada bulunamayan heyecan zam protestolarında yakalanabilirdi. Yine başka bahara bırakıldı.

***

Yoksulluğun ve açlığın hayatları nasıl esir aldığını gören muhalefet liderleri, komşusu açken tok yatmamak gerektiğini tekrarlıyor. Askıda ekmek, askıda fatura, askıda biletle yardımlaşma çağrıları yapılıyor. Zor zamanlarda yardımlaşma elbette önemli ancak bireysel inisiyatiflerle sistemsel olana karşı mücadele verilmiyor. Dayanışma dediğiniz ancak örgütlü olursa, toplumsal bir mücadele ile birleşirse politikleşip yaşamı dönüştürüyor. Aksi durumda yıllardır neoliberalizmin sürdürülmesine stepne olan bir hayırseverliğin türevi olarak kalıyor.

Yurttaşların liderleri tribünden izlediği bir ortam derin bir krizle birleştiğinde o tribünde en zayıf olana yüklenmek kaçınılmazdır. Biriken öfke, muktedirden halkın bizzat hesap soracağı imkanlar yaratılmadığında başkasının toplu ulaşım kartını kullanana, göçmen işçiye vs. yönelir. Bundan da kazançlı çıkan ise her daim muktedirdir. Toplumsal vicdan çoğunluğun “ahlâkına”, milliyetçiliğe, dinciliğe teslim olunca onu lüks lambasıyla da bulamazsınız.

***

Toplumsal vicdan, bir yerlerde duran, seslendiğinizde cevap veren bir şey değil. Aksine politik mücadele ile belirlenen, toplumun siyasete aktif katılımıyla şekillenen bir ortak duygu, bir toplumsal muhasebe durumu. Toplumsal vicdanın halktan yana politik sonuçlar üretmesi için çelişkinin nerede olduğunu göstermek yetmiyor, o çelişkinin doğru bir dille, en geniş kanallardan politikleştirilmesi ve harekete geçilmesi gerekiyor. Önümüzde 1 Mayıs var, toplumsal muhalefet Saray rejimi ile halk arasındaki çelişkiyi göstermek için sahada olacak, bir kenarda oturup sandığı beklemek yerine toplumsal taleplerin aciliyetini haykıracak; emeğin gücünde birleşelim diyecek. Bu sesi birlikte büyütelim.