Yemek eleştirmeni ve TV programcısı Vedat Milor, Türkiye’de yeni bir kutuplaşmanın fitilini ateşledi. Yaptığı şey çok basitti. Twitter’ın anket özelliğini kullanmak ve “menemen soğanlı mı yoksa soğansız mı olur?” diye sormak. 24 saat süren çarpışma sonucunda soğanlı menemen %51 ile kazandı ama tartışması günlerce sordu. Sonuç böyle çıktı diye menemeni soğansız yiyenler artık soğanlı yemeye başlamayacak elbette.

Peki sırf böyle çıktı diye artık soğanlı yeme zorunluluğu getirilse ne hissederdik? Kuşkusuz iyi hissetmezdik. Bunun adı faşizm olurdu. Soğansız menemen için eylemler yapılır, imza kampanyaları açılırdı. Neyse ki menemeni soğansız yeme özgürlüğümüz hâlâ var ama özellikle iletişimdeki dijitalleşmeyle birlikte kalabalık grupların yarattığı manipülasyondan kaçabiliyor muyuz? Bu manipülasyonla gönüllü olarak soğanlı menemene yazıldığımız örnekler yok mu? Dahası ne zaman o manipülasyonun bir parçası oluyoruz? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi bu.

Manipülasyonun bir parçası olmak
Tali Sharot, Başkalarının Aklı (Domingo Yayınları 2018 Orj: The Influential Mind 2017) isimli nörobilimi temel alan kitabında, grupların yarattığı manipülasyonu da güzel örneklerle açıyor. Yelp, TripAdvisor, Reddit vs. gibi tüketici deneyimlerine dayalı siteleri düşünün. Çoğumuz bu sitelere göre tatilde ya da iş gezisinde nerede kalacağımızı, hangi filmi izleyip, kitapları okuyacağımızı, hangi doktordan uzak duracağımızı vs. seçmişizdir. Bazılarımız bu sitelerde yorum yapıp işletmeye verip veriştirmiş veya takdir duygularımızı bildirmişizdir. Benim gibi, son içkiyi ikram ederek “Abi TripAdvisor’da bizi görürsün artık” şeklinde yorum isteyen barmenler tanımış olanlarınız bile vardır. Bu yorumları da genellikle çok bağımsız bir zihinle yaptığımızı, herkesin de ‘bizim gibi’ adil davranacağını düşünürüz. İşte Sharot’un kitapta aktardığı bir çalışma, bu sitelerde ne kadar bağımsız davrandığımızı tartışmaya açıyor. Facebook’tan Sean Taylor’un yaptığı bu çalışmaya göre, mevcut puanları manipüle edince (örneğin ilk yorumda ürün ya da hizmeti göklere çıkarınca) sonraki yorumlarda pozitif değerlendirmelerin %32 arttığı ve genel puanın %25 arttığı görülüyor. Tali Sharot, tek bir kişinin ve tek bir puanın yarattığı zincirleme etkiye dikkat çekiyor ve uyarıyor: Ortalama puana sahip bir restoranla beş yıldız almış bir restoran arasındaki fark, her zaman kaliteden kaynaklanmıyor olabilir. Aynı şekilde ilk yorumun çok olumsuz yazıldığını düşünelim, kuşkusuz onun da bir zincirleme etkisi olacaktır.

manipulasyonlu-menemene-ne-dersiniz-505295-1.


Kalabalıklar mı bilgedir, azınlıklar mı?
Sharot aynı kitapta kalabalıkların bilgeliğiyle, azınlığın bilgeliğini de karşılaştırıyor. Pek çok örnek ve araştırma çerçevesinde görüyoruz ki, kalabalıkların bilgeliğinin yani oybirliği bizi her zaman doğruya götürmüyor. Tersine azınlığın bilgeliği olağanüstü sonuçlara yol açtığı durumlar çoğunlukta. Örneğin; Harry Potter serisinin ilk kitabı Felsefe Taşı’nı değerlendiren on iki farklı yayınevinden on iki farklı editör red cevabı veriyor. Yani diyebiliriz ki editörlerin üzerinde oybirliğiyle yayınlamama kararı verdiği kitap. Oysa on üçüncü yayınevinin on üçüncü editörü bambaşka bir yol izleyerek ilk bölümü okuması için kızına veriyor, o kız çocuğunun kararı bugün dünyayı Harry Potter adı verilen fenomenle tanıştırıyor.

Farklılıklarımızla benzeşiyoruz
Ne yazık ki internette çeşitli gündemler üzerine sürüklendiğimiz çeşitli tartışma konuları da aslında grup veya kalabalıkların manipülasyonuna kapılmamızın bir sonucu olarak yorumlanabilir. Doğamız gereği çoğumuz kendimizi farklı bir yere koysak da, farklı düşünüyormuş gibi hissetsek de hepimiz sosyal öğrenmenin bir ürünüyüz. Farklılıklarımızla bile benzeşiyoruz. Sosyal medya ile herkesin içerik üretme şansına sahip olması bunu biraz daha görünür hale getirdi. Doğal olarak medya okuryazarlığımız da bunun sonucu olarak şekilleniyor. Manipülasyonu genellikle ve haklı olarak sadece “iktidarlara” yakıştırsak da birer içerik üreticisi olarak her birimizin manipülasyonun bir parçası ya da mağduru olduğu durumlar da var.

Ehliyetsiz trafiğe çıkmış gibiyiz
İşin aslı şu ki, hem mesaj üretirken hem de bir mesajı okurken çok daha dikkatli hareket etmemiz şart. Her şeyin bir eğitimi varken böylesi hayati bir kavramın yani medya okuryazarlığının zorunlu ve kapsamlı bir eğitiminin olmamasını bu vesileyle tekrar tartışmaya açmak isterim. Çünkü bunun araç kullanma ehliyeti olmadan trafiğe çıkmaktan farkı yok. Bilerek “soğanlı menemen / soğansız menemen tartışması gibi” zararsız bir örneği seçtim ama “kitle manipülasyonu” her zaman bu kadar eğlenceli olmuyor. Üstelik sosyal medya araçlarının karmaşık algoritmaları hiç de düşünüldüğü gibi demokratik bir zemin yaratmıyor. Bir soğansız menemen tüketicisiyken soğanlı menemen yemeye zorlanmıyoruz ama başka örneklerde hiç bu kadar dirençli olmayabiliriz.