CHP, DEVA Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin “Yarının Türkiyesi için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” mutabakat metni ve sunumu yabana atılmayacak bir çoğunluk tarafından olumlu karşılandı. Bölünmüş, kutuplaşmış, geleceğe dair umutları yok edilmiş bir toplumda içerikten bağımsız olarak bu bir araya geliş bile doğal olarak olumlu karşılanacaktı.

İktidar taraftarlarının yüzeysel eleştirilerini dikkate almaya gerek yok. Hele “beş benzemez, gizli ortak” şeklindeki saldırılar çaresizliklerinin de işareti. İttifaklar zaten “benzemezler” arasında kurulur. Bu ittifak da önemlidir. Belki de “masaya” getirilecek eleştiri “çok fazla birbirlerine benzemiş” olmalarıdır.

Masa etrafında kurulan ittifak, hem seçim sürecini hem geçiş sürecini hem de sonrasını belirleyecek “favori” bir siyasi oluşum olduğuna göre iyi niyetli eleştirilerin ve tartışmaların yapılması hayati önemde.

Öncelikle samimiyet; sunumun en çok alkış ve tezahürat alan kısmı kadın haklarına ilişkin olan kısımdı: “Bu amaçla toplumun ve yaşamın her alanında, tüm karar alma mekanizmalarında kadın-erkek eşitliğini sağlamak ve korumak öncelikli bir devlet politikası haline getirilecek; bu konuda yasal ve yapısal gereklilikler sağlanacaktır.” Bu kısım coşkuyla karşılandı. Metnin hazırlanması sırasında ve sunumu yapan genel başkan yardımcıları arasında bile buna riayet edilmemişken bu söz nasıl inandırıcı olabilecektir. Bildiğim kadarıyla buna engel olacak bir yasal düzenleme de yok! Masadaki tüm liderler milletvekillerini doğrudan kendileri atamışlarken ve bu eşitliğe dikkat etmemişken hatta tüzüklerindeki kotalara uymamışken havada kalan popülist bir ibare bu. Aynen “milletin vekilini millet seçecek” söyleminde olduğu gibi…

Mevcut erkek egemen statükodan kopacaklarına dair bir işaret de göremiyoruz. Gidişat tam tersini işaret ediyor. Örneğin CHP önseçimi fiilen tamamen kaldırdı, kadın kotasına uymadı. 36 İYİ Parti milletvekilinin yalnızca 2’si kadın. “İstanbul Sözleşmesi”nin vurgulanmamış olması unutulmuş olamayacağına göre, “masanın” bu konuda anlaşamadığının dolayısı ile mevcut durumun devam edeceğinin göstergesi değil mi?

Mutabakat metninin temel vurgusu “demokrasi”. Mutabakat metni, partilerin tabanlarıyla, karar organlarıyla ve toplumsal muhalefetin bileşenleri ile tartışılmadı. Parti yönetimlerinin belirlediği isimler üzerinde çalışarak şekillendirdiler bu metni. Kuvvetle muhtemeldir ki değiştirmeyi vaat ettikleri Anayasa da böyle hazırlanacak, Cumhurbaşkanı adayı da böyle belirlenecek. Bu kadar kritik “bir araya geliş” her şeyden önce siyasi parti kurultaylarında görüşülerek siyasi destek noktasında daha güçlü hale getirilmeliydi. Unutulmasın ki parti elitlerinin kendi aralarında kotardıkları süreçler kırılgan olur. Bu iş yapma tarzı her şeyden önce metnin “demokrasi, katılımcılık ve çoğulculuk” vurgusu ile çelişmektedir. Belki de beklenenden daha az coşku yaratması bu nedenledir.

Bazı kesimlerdeki coşkuyu çok dikkate almayın! Onlar her iki 12 Eylül’ü de, AKP iktidarını da, Ergenekon sürecini de Fethullahçı yapılanmayı da coşkuyla karşılamıştı!

Ha bir de Meclis’in güçlendirileceği iddiasındaki mutabakat metninin açıklanmasından 3 gün sonra “masa” bir HDP milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına evet dedi!

Metin ayrıca ülkenin temel meselelerini ve tartışma konularını da es geçmiş durumda. Sayıştay’ın yapısına kadar detaya girmiş bir metinde Kürt sorunu yok, Laiklik yok, birkaç kuşağı etkileyecek Fethullahçı yapılanma meselesi yok, kamulaştırma yok, yoksulluk yok, dış politika yok. Bileşenler göz önünde bulundurulunca bu sorunların ülke için önemi kadar AKP sonrasının ayrışma ve bir araya gelişlerdeki önemi tartışmasız. Bu başlıklarda asgari uzlaşı sağlanamamış ve topluma mal edilmemişken süreç nasıl yönetilebilecektir.

Masanın büyük bileşeni CHP için ayrı bir değerlendirme şart. Başta açıklama tarihi olarak 28 Şubat tarihinin seçilmesi ve öncesinde Erbakan anmasında Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Erbakan’ın hayatının, kendilerine nasıl bir gelecek kurmak zorunda olduklarını ve omuzlarındaki sorumluluğu göstermesi açısından da yol gösterici olduğunu, bu yol göstericiliğin en önemli işaretinin de ömrünü vakfettiği, kurucusu ve önderi olduğu siyasi hareketin "milli görüş" adını taşıması olduğunu” belirten konuşması artık “muhafazakâr seçmene seslenmek” amacının aşıldığını “ideolojik teslimiyete” varıldığını gösteriyor.

Tüm süreç siyasal islam ve sağın retorik ve stereo-tipleri ile okunup ona göre pozisyon alınır oldu. Bu durum “masayı bir ara tutmak” için görünse de hep vurgulamaya çalıştığım üzere CHP tabanını da dönüştürüyor. Ama en önemlisi AKP’nin yıllardır inşa etmeye çalıştığı hegemonyayı yeniden yeniden üretiyor.

Umarım bu olup bitenleri coşkuyla alkışlayan partimizin anlı şanlı “solcuları” biraz kafa yorarlar bu gidişata!