2018 yılındaki siyasi koşulları gözeterek “Gelecek İçin Biz” grubu olarak “KURULTAY VE GELECEK İÇİN AÇIK ÇAĞRI” başlığıyla bir bildiri yayınlamıştık. (Şimdi ‘Sol Kanat’ adıyla siyaset yapan partili arkadaşlarımızla bir araya gelerek, ortak hedef ve iddialarla ‘Gelecek için Sol Kanat’ adıyla devam ediyoruz).
Aradan geçen yaklaşık dört yılda yaşananlar gözetildiğinde, bu bildirideki tespit kaygı ve önerilerimizin güncelliğini koruduğunu söyleyebilirim.

Bu bildiride “Bu doğrultuda, toplumsal muhalefetin en büyük örgütlü gücü ve öncüsü olan Cumhuriyet Halk Partisi, ‘sürekli OHAL’ rejimini normalleştirmeyen, gayrimeşru olanı meşrulaştırmayan, olağanüstü koşullara uygun olağanüstü bir muhalefeti örgütlemeli. Partimiz her türlü meşru demokratik aracı kullanmakta kararlı, toplumsal muhalefetin enerjisini siyasete taşıyacak sosyal demokrat bir alternatifi Türkiye’nin önüne koymalı… Bugün olağanüstü koşullara rağmen muhalefet, olağan dönemin siyasi araçları ve yöntemleriyle yapılıyor. Oysa AKP’nin demokratik siyaset alanını daraltmaya kararlı tutumu karşısında geleneksel siyaset yapma ve muhalefet araçlarına ek olarak, demokratik alanı genişletmeye cesaret eden bir kararlılık sergilenmeli. Bu doğrultuda, CHP, Meclis içindeki mücadeleyi bir siyasi tavırla birleştirmeden, ‘olağan dönemin yasama faaliyeti’ olarak sürdürme anlayışına son vermeli. OHAL rejimi sona erene, adil, demokratik ve güvenli bir seçim ortamı oluşturulana dek Meclis’te aktif boykot, Meclis çalışmalarından çekilme ve hatta seçimlerin boykot edilmesi gibi demokratik seçenekler parti kurullarında tartışılmalı” demiştik.

Aradan geçen sürede OHAL kurumsallaşarak süreklileştirildi. Fiili rejim değişikliği Anayasa değişikliğiyle “güvence” altına alındı. Her şey daha boğucu hale geldi. Üstüne yoksulluk ve inanılmaz bir pahalılık halkı perişan etmeye başladı. Her alanda bir çöküş yaşanıyor.

Ancak özellikle TBMM içerisinde yapılan muhalefet tam da bildiride belirttiğimiz gibi “olağan dönemin yasama faaliyeti” olarak sürdürülüyor. Söylem düzeyinde dönem dönem sertleşmesine rağmen sık sık iktidara hamle üstünlüğü veren, gayrimeşru olanı meşrulaştırankararlar alınıyor.

İktidar, Saray “mutfağında” hazırlanan metinleri kanuna dönüştürürken, sarayın hareket alanını genişleten maddeleri de ilgili ilgisiz tekliflere monte ediyor. 2010 Anayasa değişikliğinde yapıldığı gibi asıl yapılmak istenen değişiklik görünürde hoşa gidecek bir madde ile sarmalanıyor. Muhalefet partileri ise ya “şerh” vermekle ve “tarihe not düşmekle” yetiniyor ya da “halkın yararına bir düzenleme var” diyerek olumlu oy kullanıyor.

Gazete Duvar’da yazan Önder Algedik adeta bir “TBMM Ombudsmanı” gibi kritik yasalarla ilgili olarak muhalefet partilerinin bu tutumunu irdeliyor, “karne” veriyor. En çarpıcı örnekler:

Paris Anlaşması sonrası kabul edilen nükleer atıklara ilişkin sözleşme. Bu sözleşmeye İYİ Parti’den 13 kabul oyu, HDP’den 19 ret oyu, CHP’den ise 78 çekimser oy veriliyor. Önemli sayıda milletvekili oylamaya katılmıyor.

“TRT Payı, Enerji Fonu kalkacak ve kademeli faturalandırma yapılacak” diye propaganda edilen ve bugünkü zamların dayanağı olan torba kanuna İYİ Parti ve HDP çekimser, CHP kabul oyu vermiş.

Uluslararası sözleşmeler ise tam bir fecaat. Bu sözleşmelere nerede ise tüm muhalefet kabul oyu kullanmış. Hemen hemen tümünde de Cumhurbaşkanı’na sınırsız yetki verilmiş.

AYM ve HSK üyelerinin göstermelik seçimlerine katılmak da aynı meşruiyet alanını veriyor iktidara.

Oysa bu düzenlemeler ve oylamalar demokrasiye, çevreye ve halkın zararına önemli değişiklikler getiren düzenlemeler. Pekâlâ, Meclis’te daha güçlü bir direnişle sorunlar ve bu sorunlara karşı siyaset önerileri halka anlatılabilirdi.

İktidar, gene bildiride vurguladığımız, “muhafazakâr hassasiyetler, güvenlik, millilik, konjonktür” gibi gerekçelerle muhalefeti arkasına alarak bir hamle ve meşruiyet alanı yaratıyor. Ortak bildirilere imza atmak ve dokunulmazlık meselesindeki tutumlar buna örnek.

İktidarın, HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasına dair başlattığı sürece CHP ve İyi Parti liderleri ve grup başkanvekilleri destek vereceklerini açıkladılar. Öncelikle dokunulmazlıkla ilgili görüşme yapılamayacağı ve grup kararı alınamayacağına dair Anayasa’nın 83. Maddesi’ne aykırı bu açıklamalar. Daha vahimi terör örgütü olarak kabul edilen “FETÖ lideri” ve yöneticileri ile çarşaf çarşaf fotoğraf çektirip övgüler dizenler bakan falan yapılırken, “açılım sürecinde” iktidarın onayı ile yapılan bir ziyarette çekildiği iddia edilen bir fotoğrafla ilgili bu peşin açıklama tam da iktidarın, Millet İttifakı’nı Kürt seçmenle olan/olası bağını zayıflatma taktiğine hizmet etmez mi? Kaldı ki fotoğraf çektirmek kınanabilir/eleştirilebilir ama hangi suçu oluşturur? Propaganda suçu kabul ediliyorsa bu fotoğrafları yayarak suçu işleyen kim? Bu kriterler (FETÖ, İŞİD gibi) diğer terör örgütlerine uygulanırsa kendisini kurtarabilecek AKP’li kalır mı?

Meclis içi muhalefet ya sürekli öne çıkardıkları güçlendirilmiş parlamenter sistemle uyumlu güçlü bir meclis mücadelesinin hakkını vererek sorunları ve siyaset önerilerini halka anlatmalı ya da yaşanan olağanüstü sürece uygun adımlar atmalı. Aksi takdirde iktidara açılan bu alanlar “gelmekte olanı” engelleyecektir.