“Ağabeyimin hikâyesi, 1992’de Newroz’a katılmakla başladı. Onun da içinde bulunduğu kitleye ateş açıldı, sadece Van’da 27 kişi, toplam 94 kişi öldürüldü. O Newroz ağabeyimin kırılma noktası oldu. O yıl Kilis Meslek Yüksekokulu’nu kazanmıştı, bir yıl sonra gönderdiği mektubunda ise bana ‘Aileye sahip çık’ diyordu. Dağa çıkmıştı. Ben lise ikinci sınıftayken, 1994’te bu kez Dersim Eyalet Komutanlığı’ndan bir mektup aldık. Yılmaz Güney kod adlı ağabeyimin 20 Mart’ta Munzur çayının yanında düştüğünü bildiren bir mektup. Mektup, ağabeyimin nerede, ne zaman hayatını kaybettiğine ilişkin bilgiler de içeriyordu. Elimize ulaşmasından bir saat sonra da Van Edremit Jandarma Komutanlığı’ndan askerler evimizi bastı. Bu, ileride yapacakları onlarca baskının ilkiydi. Mektubu alıp gittiler. Birkaç gün sonra yine geldiler, beni, babamı ve büyük ağabeyimi alıp gittiler. Karakolda, paramparça edilmiş gerilla cesetlerini göstererek ağabeyimi teşhis etmemizi istediler. Edemedik. Yine geldiler. Defalarca geldiler.  Teşhise götürüyoruz diye parçalanmış cesetleri göstererek bize de ayrı bir işkence uygulanıyordu. Sürekli parçalanmış cesetlere bakıyorduk. Zaman geçtikçe bizi artık sadece fotoğrafları ağabeyime benzeyen kişiler için götürmeye başladılar, böyle 2-3 ay sürdü. Bir gün çok kalabalık geldiler, evi panzerlerle sardılar. Annem ve kız kardeşim de dahil tüm aileye ellerindeki fotoğrafı gösterdiler. Ağabeyimi sol gözünün altındaki beninden tanıdık. Ama işkence bitmedi. Sadece mektuplarını değil ağabeyime ait olduğunu düşündükleri fotoğrafları, kitapları, şiir defterlerini, tüm kişisel eşyalarını da aldılar. 21 yıl geçti. Ne cenazesini ne mektuplarını verdiler.”

Avukat Turan Ece, “Benim ağabeyim çok yakışıklıydı, narindi...” diyerek başladı söze, bunları anlattı. Vanlı avukat Ece, hâlâ 21 yıl önce Dersim’de öldürülen kardeşi Özcan Ece’nin mezarını arıyor. Kemiklerini. Bir de mektuplarını.

Avukat Ece, ağabeyinin cenazesini ve mektuplarını geri almak için İçişleri Bakanlığı’na dilekçe verdi: “Teşhis işlemine müteakip cenazemiz tarafımıza teslim edilmediği gibi nereye gömüldüğü hususunda da bilgi verilmedi. Aradan 20 yıldan fazla bir zaman geçti ve ben halen ağabeyimin mezarının nerede olduğu hakkında bilgi sahibi değilim. Hiç olmasa mezarının yerini bilmek istiyorum. Bir de benim için manevi değeri olan mektuplarını geri istiyorum.”

Turan Ece sadece kendi ağabeyinin değil, Çatak’ta öldürülen 27 gerillanın daha mezarını arıyor. 12 Ekim 1998’de Van Çatak’a bağlı Kayaboğazı Köyü Görentaş yaylasında TSK ile PKK arasında çıkan çatışmada resmi kaynaklara göre 22, PKK’ye göre 27 gerilla yaşamını yitirdi. Gerillaların cenazeleri ailelerine teslim edilmedi. Turan Ece, ölenlerin ailelerinin avukatlığını yapıyor, ailelerle birlikte toplu mezara konulan yakınlarını almak için dört yıldır hukuk mücadelesi veriyor. Olayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımasının ardından Çatak Sulh Hukuk Mahkemesi’nde dava açılabildi. Dava dosyasına sunulan, Kayaboğazı Jandarma Karakol Komutanlığı Uzman Jandarma Kıdemli Çavuş F.Ö. imzalı belgede, bölgede yapılan operasyon sonucu 22 kişinin “ölü ele geçirildiği” ifade edildi. Yani öldürüp cenazeleri “kaybettiklerini” kabul ettiler. Mahkeme kararıyla 21 Ağustos 2014’te bölgede keşif yapıldı, bazı kemiklere ulaşıldı. Elde edilen bulgular kimlik tespiti için Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

Turan Ece’nin ağabeyinin cenazesini ve mektuplarını almak için verdiği mücadele ise sürüyor. Devletin mektuplara tuttuğu kin ne zaman biter bilinmez ama o da vazgeçmeye niyetli değil.