Üç hafta önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Merkez Bankası Başkanı Murta Çetinkaya’yı görevden aldı ve yerine yeni bir başkan atadı. Görevden alınma gerekçesi 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 35. Maddesine dayandırılmıştı. Bu madde görevden almayı şu şekilde tanımlıyor: “Cumhurbaşkanınca süreli atanan üst kademe kamu yöneticileri, ilgili kanunlarda öngörülen görevden alma gerekçeleri yanında kurumsal hedeflere ulaşılamaması nedeniyle de […]

Üç hafta önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Merkez Bankası Başkanı Murta Çetinkaya’yı görevden aldı ve yerine yeni bir başkan atadı.

Görevden alınma gerekçesi 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 35. Maddesine dayandırılmıştı. Bu madde görevden almayı şu şekilde tanımlıyor: “Cumhurbaşkanınca süreli atanan üst kademe kamu yöneticileri, ilgili kanunlarda öngörülen görevden alma gerekçeleri yanında kurumsal hedeflere ulaşılamaması nedeniyle de süreleri tamamlanmadan görevlerinden alınabilirler.”

Her ne kadar görevden almanın yasal gerekçesi “kurumsal hedefleri tutturamamak”  olarak açıklansa da bunun arkasında faizlere ilişkin Cumhurbaşkanının beklentilerini karşılamadığının yattığını biliyoruz. Kendisi de zaten bunu söylüyor. Bu değişikliğe ilişkin yaptığı açıklamada Erdoğan “Ekonomi politikalarında Merkez Bankası, kendisinden beklediğimiz rolü hakkıyla oynayabilse böyle bir değişikliğe zaten ihtiyaç olmazdı“ açıklamasını yaptı.

Bu görev değişikliğinden sonra gözler MB Para Politikası Kurulunun (PPK) dün yaptığı toplantıya çevrildi ve yeni başkanla birlikte faizlerde nasıl bir yol izleneceği tahmin edilmeye başlandı.

Piyasalarda zaten bir faiz indirimi olacağı beklentisi vardır. Ancak bunun hangi düzeyde olacağı, yeni başkanın cumhurbaşkanının beklentilerini karşılayıp karşılamayacağı merak konusu oldu.

Tahminler 250 ile 600 baz puan arasında geniş bir bantta yapılıyordu. Çünkü PPK’dan çıkacak faiz kararının ekonomik göstergelerle mi yoksa cumhurbaşkanının beklentisi ile mi uyumlu olacağı merak ediliyordu.

Nominal faiz oranlarının üç bileşeni vardır: reel faiz, enflasyon ve risk primi. Yeni Başkan Murat Uysal’ın reel faizlerin yüksek olduğuna ilişkin açıklaması risk primini pek de dikkate almadıklarını gösteriyordu. Oysa Türkiye’nin önünde duran ve önemli bir belirsizlik kaynağı olan çok konu var: S-400 ve buna bağlı olarak ABD’den gelecek muhtemel yaptırımlar, Avrupa Birliği ile bozulmaya devam eden ilişkiler, Doğu Akdeniz’de doğalgaz meselesi vb. Bütün bunlara ek olarak dün açıklanan kapasite kullanım oranı, reel sektör güven endeksi gibi veriler de ekonomide işlerin iyi gitmediğini ortaya koyuyor.

Ve karar açıklandı

MB politika faiz oranını 425 baz puan düşürerek %19,75’e indirdi. Bu oran belirlenirken faizin %20’nin altında olmasına da özen gösterildiği anlaşılıyor. Hani market fiyatlarında 1.99 gibi görürsünüz ya aynen öyle bir karar almışlar. Faiz indirimine gerekçe olarak enflasyonun düşme trendinde olmasını gösteriyorlar. Aslında açıklamanın detayına baktığımızda faiz indiriminde düşük seyreden iç talep ve ihracata yönelik karamsar beklentilerin rol aldığı anlaşılıyor. Yani diyor ki içeride para harcayan yok, dış dünyada da işler pek iyi gitmiyor, bir fiyat baskısı ile karşı karşıya değiliz. Bunlara ek olarak, diğer merkez banklarının da faiz indirimlerine gideceği ve bunun gelişmekte olan piyasalara yönelik sermaye hareketine olumlu etki edeceğini bekledikleri görülüyor.

%19,75’lik politika faiz oranı risk primini de dikkate aldığımızda reel faizlerde önemli bir düşüş anlamına da gelmektedir.

Bu indirim sonrasında kurlarda önemli bir değişim olmadı. Bu yazının yazıldığı saatlerde dolar 5,67 seviyelerine kadar hafif geriledi. Anlaşılan o ki piyasa daha yüksek oranda bir indirim olasılığını da dikkate alıyordu.  

Bu karar aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizlerin indirilmesine ilişkin talebinin karşılanmasına yönelik bir ilk hamle olarak görülebilir. Ekonomik gelişmelerin etkisi saklı kalmak kaydıyla, yılsonuna kadar bu indirimlerin devam etmesini bekleyebiliriz.