Birkaç gün önce sosyal medyaya çarpıcı bir araştırmanın sonucu düştü. Araştırmayı Ipsos yapmıştı. Türkiye’nin de aralarında olduğu 23 ülkede katılımcılara en güvendiği meslekler sorulmuştu. Buna göre Türkiye’de bilim insanları, doktorlar, öğretmenler en güvenilen üç meslek olurken, en az güvenilen meslekler; politikacılar, din görevlileri ve gazeteciler görülüyordu. Ben bu araştırmayı sosyal medyada görür görmez, çoğu sosyal medya canlısı gibi üzerine espri yapmadan geçemedim. Zira basın ve yayıncılık üzerine yüksek lisans düzeyinde eğitim görmeme rağmen, mezuniyet ardından gazeteciliği değil reklam yazarlığını seçmiş ve yıllarca ‘hadi oradan reklamcı’ alaylarına maruz kalmıştım. Oysa araştırma gösteriyordu ki az farkla da olsa reklamcılara gazetecilerden daha fazla güveniliyordu. Bu benim için rövanş fırsatıydı. Medya ise bu araştırmayı, en az güvenilen mesleklerden birinin din görevlileri olması açısından ele aldı.

Evet, Ipsos’un araştırma sonuçları çarpıcı. Çoğumuzun olmasını istediği gerçeklerle örtüşüyor, mesela en güvenilen mesleğin bilim insanları çıkması ümit verici. Kimimiz üzerine şaka da yapabiliyor. Peki, araştırmaya ne kadar güvenebiliriz ve nasıl okuduk? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun meselesi bu olsun.

ARAŞTIRMANIN KÜNYESİ

Sosyal medyada araştırmanın görsellerini görünce doğal olarak hangi araştırma şirketinin yaptığını merak ettim. Kısa süre sonra araştırmayı Ipsos’un yaptığını öğrendim. Bu içimi rahatlattı. Çünkü Ipsos, uluslararası bir araştırma şirketiydi. Buraya kadar her şey yolundaydı. Yukarıda bahsettiğim gibi üzerine esprili bir tweet attığım günün akşamüstü saatlerinde TGS Akademi Direktörü Orhan Şener’den bir mesaj aldım. Şener çok haklı olarak “metodundan bakma fırsatım olmadı hocam, örneklem vs. tüm ülkeyi kapsayacak genişlikte midir acaba?” diye soruyordu. Açıkçası metoduna ben de bakmamıştım. Ipsos sitesinden öğrendik ki online panel üzerinden yapılmıştı. Peki, bu ne demekti?

ARAŞTIRMALARI NASIL OKUMALIYIZ?

Araştırmanın online panel üzerinden yapılması demek, örnekleme internet üzerinden anket yollanması ve oradan tercih yapmaları demek. Bu da doğal olarak araştırmanın ‘internet kullanıcısı’ kitleyi kapsaması anlamına geliyor. Araştırma şirketi burada bir aldatmaca yapıyor değil. Araştırmayı yayınladığı sayfada yöntemini açıkça yazmış. Hatta “Arjantin, Belçika, Macaristan, Hindistan, Polonya, Rusya, Güney Afrika, Güney Kore, İsveç ve Türkiye’de ise örneklem genelden ziyade orta ve üst gelir grubu ve internet erişimi olan nüfusu temsil etmektedir” uyarısını bile yapmış. Ancak bu araştırma haberleştirilirken ya da sosyal medyada tartışılırken işin bu kısmına hemen hemen hiç değinilmedi. Benim gibi ‘dikkatli sosyal medya kullanımı’ üzerine yazılar yazan biri bile, hemen esprisini yaptı. Medya zaten ‘En az güvenilen meslek grubu din görevlileri’ başlığının çarpıcılığına vuruldu. Dolayısıyla bir gerçek ıskalandı.

Bir başka araştırma üzerinden sağlama yapalım. Konda’nın 2017 tarihli Seçmen Kümeleri araştırmasına göre; Türkiye’nin yüzde 29’u internete hiç girmemiş. Bu oran AKP seçmenlerinde yüzde 36, CHP seçmenlerinde yüzde 24. Yani tekrar düşünüldüğünde ‘En Güvenilen Meslekler’ araştırması Türkiye’nin neredeyse üçte birini kapsamıyor. Kalan kısmın da internet üzerinden online anket dolduracak kadar bilinçli olması gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin eğitimli ve gelir düzeyi orta üstündeki bir kısmı din adamlarına, politikacılara ve gazetecilere güvenini kaybetmiş diyebiliriz. Bu da önemli bir veridir ve haberdir. Ancak Türkiye’nin genelini işaret ettiğimizde işin rengi değişir. Yanılmış oluruz. Tıpkı, her hafta bu köşeden medya okuryazarlığı konusunda deneyimlerini paylaşan benim yanıldığım gibi. Hiç yanılmam gibi bir iddiam olmadığı için ders çıkarmaya bakarım. Buradan çıkardığım ders, araştırma verilerinin şehvetine kapılıp yöntemine bakmayı unutmama dersi. Alelacele espri yapma telaşı bazen bunu unutturabiliyor çünkü.