Yürüyüş, buluşma, birleşme. Bu üç eylem hali bir süreç olarak devam edecek. Yeni yürüyüşler, yeni buluşmalar, yeni birleşmeler:

Muhalefetin birleşik gücü böyle şekillenecek.

Adalet için tek yürüyüş koluyla geldiler. Buluştular. Yurdun dört bir yanına yürüyüş kollarıyla dağılmadan giderken sayılarıyla ve talepleriyle çoğalacaklar.

Elbette bu mitingin zamanı ve mekânı önceden belirlenmişti ama bundan sonraki halk buluşmaları da kimi zaman doğaçlama olacak, kendi (yeni) sloganlarını ve adımlarını üretecek. İşte böyle olup bitenlere dair bir farkındalık, farkında olmayanları, olmak istemeyenleri dahi etkisi altına alacak.

Çünkü bu işler hep böyle olur.

Ve iyimser olmak için çok sebebimiz var artık. Ama iyimserlik insanı çoğu kez pasifize ettiğinden, üstümüze abanan karanlığı da asla unutmamalı.

Bu yürüyüşteki ve devamındaki yürüyüşlerdeki içerikler de yeni örgütlenmeleri biçimlendirecek. Yeni örgütlenme tarzları, yeni direniş halleri pıtrak gibi çoğalacak ülke çapında ve mevcut muhalefet tarzı toplumu da böyle siyasileştirecek. Siyasete katılımın önlenemez artışı, zalim muktedirlerin en büyük kâbusudur. O kâbusu yaşamaya başladılar. Sayıklıyorlar. İnisiyatif kaybettiler. Korkuyorlar. Siyasetten çok korkuyorlar.

Siyasetin daniskası nasıl yapılırmış, halk kitleleri kendi özdeneyimiyle öğreniyor ve öğretiyor. Ama hiçbir şey kendiliğinden olmuyor. Geçmiş birikimlerden gelip geleceğe uzanan bir direnme ruhu sayesinde gerçekleşiyor. Bakın işte Gezi boşa gitmedi çünkü bitmemişti, Cerattepe’de devam etti, Hayır kampanyasıyla devam etti ve hiç boşa gitmedi, çünkü o direniş yürüyüşü öyle ‘bitsin artık’ deyince bitmezdi! CHP yönetimi de devam etmekte olan son yılların büyük tarihsel yürüyüşüne nihayet katıldı. Çok iyi yaptı. Ve fakat ve zaten böyle bir yürüyüşün ‘sadece’ CHP kılavuzluğunda devamı imkânsız. Boyutları ve ruh hali CHP’yi de, benzeri siyasi aktörleri de aşıyor. CHP yönetimi ön saflarda kalırsa bu yürüyüşte, elbette halkın saflarında kalmış olacak ve yine çok iyi yapmış olacak.

Önümüzdeki yürüyüşlerde, kılavuzluk ve içgörü çok önemli. Özellikle içgörü, belirli bir bağlamdaki, belli koşullar altındaki belirli sebep ve sonuç ilişkisini kavrayışsa eğer, o sebep- sonuç zincirlemeleri uzayıp gidecekse eğer, illa ki o zinciri kıra kıra yürümek şarttır. Çünkü koşullar bellidir: İstibdat! Sebep bellidir: İstibdat. Sonuç bellidir: İstibdat. İşte o sonucu değiştirmek şart.

Halk kesimlerini daha fazla harekete geçirmek ve yürüyüşe katmak için bu içgörüyle yapılan kılavuzluk çok önemli. Ve o kılavuz ‘bir lider beklentisi’ olmamalı. Çünkü gerçek kılavuz halkın kendi kendisini yönetmeyi öğrendiği meclisleşmedir. Ancak böyle bir kılavuzlukla yoldan şaşılmaz. Çünkü bu toplumsal muhalefet yürüyüşü sadece bir ‘harekete geçme’ de değil bir ‘harekete geçirme’dir, volan kayışıdır, yürüyenler ve şimdilik seyredenler arasında.
Ve elbette geçmiş ve gelecek arasında da; 50 yıllık işçi marşını yeniden ve değiştirmeden, ‘NİHAİ’ marşımız olduğunu bilip öyle söyleyerek:

Geliyoruz zincirleri kıra kıra hey! / Burjuvanın kafasına vura vura hey! / Geliyoruz zincirleri kıra kıra hey!/ Faşistlerin kafasına vura vura hey!

İşçi yürüyor baştan / Fabrika dağdan taştan / Galiptir her savaştan

Geliyoruz zincirleri kıra kıra hey! / Burjuvanın kafasına vura vura hey! / Geliyoruz zincirleri kıra kıra hey! / Faşistlerin kafasına vura vura hey!

İşçi-köylü elele / Engel boştur bu sele /Amele ırgat köle /
Geliyoruz zincirleri kıra kıra hey!