Dinleyiciler bile müzikte yaşanan bu adaletsizliğe tepki gösterirken müzikten maddi manevi kazanç sağlayan yüzlerce insan sosyal medyada hâlâ ne yediğini ne içtiğini paylaşıyor. İki kelime ile özetlemek gerekirse: Kuzuların Sessizliği.

Müzik dünyasında kuzuların sessizliği

"Zor dostum zor…” diye başlayan bir şarkı vardı. Sanırım bu dönemde halimizi anlatan en iyi şarkı, Mehmet Pekün’ün bu eseri olurdu. Türkiye’de müzisyen olmak ya da müzik sektöründe çalışmak nasıl bu kadar zor olabiliyor anlamak mümkün değil.

Sayın Cumhurbaşkanı hafta başı yaptığı açıklamada tam müzik sektörü için bir nebze umut olabilecekken cümleyi “Müzik yasağını 24.00’e çekiyoruz kusura bakmasınlar kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok” diye bitirerek tüm sektörde yine tepkiye neden oldu. Aynı zamanda AKP Başkanı olan Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçmenlerine sempatik görünme çabasından kaynaklanan bu açıklama tüm sektörün “kusura bakıyoruz” çıkışıyla yine bir gerginliğe yol açtı.

Pandeminin en başından beri müzisyenlerin ve müzikle geçimini sağlayan işletmelerin hali ortada. Zaman zaman keyfiyete varan bu yasaklara insan sağlığı söz konusu olunca salgın süresince göğüs germeye çalıştık. Ama artık tüm yasakların kalkacağı duyurulup da canlı müzik icra edilen mekânların hâlâ kapalı olacağını söylemek haksızlık ve de yüz binlerce insanı yok saymak olmuyor mu? Anayasa’ya aykırı bir durum değil mi bu? Yayımlanan bir genelgeyle insanların iş yerlerini nasıl kapatırsınız?

SADECE MÜZİSYENLER ZARAR GÖRMEYECEK

Bu mekânlar performans sahneleri, türkü barlar ve pavyonlar diye adlandırabileceğimiz yerlerin hepsinin ruhsatı var. Hemen hemen hepsi ses izolasyonu yapılmış, düzenli aralıklarla desibel kontrolü yapılan ve büyük çoğunluğu da meskûn mahallerin dışındaki yerler. Ya İçişleri Bakanlığı ya da yerel yönetimler tarafından verilen canlı müzik ruhsatıyla iş yapan yasal yerler. Vergisini veren, sigortasız işçi çalıştırmayan işyerleri. Buralarda sadece müzisyenler çalışmıyor. Valesi, güvenliği, garsonu, komisi, bulaşıkçısı, aşçısıyla kocaman bir aile.

Ayrıca ülkenin en büyük gelir kaynağı turizm değil mi? Türkiye’ye gelen turistler müzik de dinlemek, eğlenmek de isteyecekler doğal olarak. Onlara nasıl anlatacaksınız saat 24.00’ten sonra mekânların sessizliğe bürüneceğini? Sadece otellerde izin verilirse gece yarısından sonra müziğe; bu haksız rekabete girmeyecek mi? Bir an evvel bu kararın gözden geçirilmesi ve 17 aydır kapalı olan bu mekânların ruhsatlarında yazan saat aralığında çalışabilmelerinin sağlanması tüm sektör adına acil talebimizdir.

MÜZİK SEKTÖRÜ ORGANİZE OLAMIYOR

Bu son kriz yine gösterdi ki müzik sektörü bir türlü organize olamıyor. Bu mekânların açılmasını istemek siyasi değil ekonomik bir talep. Ama yine sektör adına tepkide bulunan, sektörün sorunlarını duyurmaya çalışan çok çok küçük bir azınlığız. Kamuoyu oluşturmada etkisi olan milyonlarca takipçisi olan hesap sahiplerinden en ufak bir tepki bile yok. Bu kadar duyarsız nasıl olunuyor bilemiyorum…

Dinleyiciler izleyiciler, müzikseverler vatandaşlar bile bu adaletsizliği dile getirirken, bu yaşadıklarımıza tepki gösterirken müzikle hem maddi hem manevi kazanç sağlayan yüzlerce insan sosyal medyada hâlâ ne yediğini, ne içtiğini paylaşıyor.

Müzik sektörü tarihinin en ağır krizini yaşarken, müzisyenler çaresizlikten enstrümanlarını satıp evine bir ekmeği bile zor götürürken, geleceğin parlak müzisyenleri yaşadıkları bu süreç sonunda üzülerek birer birer bu alanı terk ederken, ustalarımız kiralarını faturalarını ödeyemezken nasıl oluyor da plajlarda, teknelerde selfie’ler çekilebiliyor? Anlamak mümkün değil…

Ben hayatımı hep müzikten kazandım. Müzisyenlik, bestecilik, yorumculuk, prodüktörlük, müzik yazarlığı, müzik programı sunuculuğu ve yapımcılığı, müzikle ilgili etkinlikler organize etmek vs. Bunun için müziğe çok şey borçluyum. Bu sektörün emekçilerine de. İleride bu dönemi özetlemem istense sanırım tek bir cümle kurarım: Kuzuların Sessizliği.