Belki iyi gelir niyetine, öyleyse internette okuduğum ibretlik (!) bir ergen SMS’iyle başlayayım:

“Ben küçükken mahallede 10 kişilik bi gruptan dayak yemiştim. ‘Adamsanız tek tek gelin’ dedim, sonra teker teker tekrar dövdüler. Eve gidince abim, ‘Kim yaptı bunu? Hemen bana göster onları’ dedi. Gittik, çocukları bulduk, bi de abimle beraber dayak yedik. Eve gelince abim ‘Niye söylemiyon 10 kişi olduklarını’ diyerek beni tekrar dövdü.”

Sizlere de bu ibretlik SMS’i sanki CHP’nin baş yöneticisi çekmiş gibi mi geldi? (‘Abi’ kim pek bilemedim, Antalya’da kampa giren parti grubu mu yoksa başka bir ‘şey’ mi?)

Ama asıl dayağı bizler yiyoruz.

Suratımızın ortasına son yumruğu 20 (25) CHP milletvekili attı işte.

Meğer Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin, Mansur Yavaş, Sinan Aygün, Mehmet Bekaroğlu ve benzerleri hep aynı (veya ayrı!) partiymiş… Anayasa’ya aykırı ama evetmiş. CHP baş yöneticisi de, bir kerecikten bir şey olmaz niyetine anayasayı tağyir, tebdil ve ilga peşindeymiş…

CHP baş yöneticisi şimdi en hafif deyimiyle sinizmin temsilcisidir. Nedir sinizm? İnsanın erdem ve mutluluğa, hiçbir değere bağlı olmadan bütün gereksinmelerden sıyrılarak kendi kendine erişebileceğini savunmaktır. İlkesizliktir. Ama partiyi filan hiçe sayıp ‘kendi kendine’ inatla izlenen böyle ilkesiz bir siyaset, haldeki durumda erdem ve mutluluk filan değil sadece diktatörlük yoluna halı sermeyi hatırlatıyor.

Bu arada CHP’nin baş yöneticisi sandıktan, referandumdan korktuğunu da itiraf etmedi mi? Etti. Seçim olmasa ne güzel ana muhalefette kalırım demedi mi? Dedi. İyi de parlamentodan vazgeçip yeniden kuvvayı milliye olmaya mı karar verdi? Hayır, vermedi.

Keşke, faşizme karşı halk kuvvası, kuvvetleri olabilseler... Ve hiç olmazsa artık şunu öğrenebilseler: Bugün parlamentoya giden yol bile sandıktan önce sokaktan geçiyor. Sadece HDP’lileri değil CHP’lileri de hapse atacaklar. Şimdi fiilen kapattıkları parlamentoda sadece ekose ceket giymiş badem bıyıklı adamları bırakacaklar.

(Kılıçdaroğlu faşizmin tarihini bilmez mi? Tabii ki bilir ve Selami İnce de bu gazetede defalarca anlatmıştır: Almanya’da Kürdistan Yangını yoktu, Reichstag Yangını vardı. Erdoğan’ın “Bunlarla mücadele, er veya geç zaferle noktalanacaktır. Şu andaki günler bunların iyi günleridir” demesinden 83 yıl önce, Hitler “Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz” demişti. Hitler’in partisi komünistlerin ve sosyal demokratların isyan başlattığını iddia ederek cadı avına girişti. Bütün komünist milletvekilleri ve Almanya’nın dünya çapındaki entelektüelleri, gazeteci ve yazarları tutuklandı. Meclis Hitler’e diktatörlük yetkisini, yüzde 70’i aşan çoğunluğuyla verdi. Çünkü milletvekillikleri kısa süre önce düşürülen, birçoğu gözaltına alınan komünistler oylamaya katılamadı. Sosyal Demokrat Partili 120 milletvekilinden bir kısmı da komünist, vatan haini suçlamasıyla vekillikten atılmış ya da aranır duruma düşmüştü. Sadece 94’ü meclise gelebiliyordu ve bir işe yaramıyordu ki.)

Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla Kılıçdaroğlu’nun da cezaevine girmeyi göze alması faşizme erken doğum yaptırmak olabilir mi? Olamaz. Ancak tam teşekküllü bir faşizme ebelik yapmak olur. Ama mesela bir referandum, sonucu ne olursa olsun, CHP’lilerin bile sokakta meşru müdafaa sürecine dâhil olacakları bir sürecin başlangıcı olabilirdi. Artık referandum filan bir yana bu saatten sonra CHP ve özellikle CHP’liler için tek seçenek (elbette Meclis’i terk etmeden) sokak muhalefetiyle hemhal olabilmek…

Bu noktaya nasıl gelindiğini tek tek izah ediyoruz. Neye yarar?

Gardımız düşmüş, yumruk yiyoruz, sonraki yumruğun bile ne zaman, nasıl ve nereden geleceğini biliyoruz. Gardımız düşük durdukça elbette gelecek, ancak gardiyanların getireceği böyle bir ‘gelecek’.

Nakavt olmamak, ayağa kalkabilmek için geri sayım başladı: on, dokuz, sekiz…

Eee? E’si iyilik ve güzellik değil, gardımızı almak, artık daha fazla dayak yememek için…

Ve en önemlisi, faşizmin belirlediği ringde değil onların kurallarına uymadan dövüşmek şart…