Bazı soruların cevapları zamanın ruhuna uygun kalıplara girer. ‘Nasılsın?’ bunlardan biri. Bir çoğumuz soruya ülke nasılsa öyle ya da dünya nasılsa öyle diyoruz. Merak ve coşkuyla atıldığımız yaşamlarımızın sınırları düşünülünce insan için son derece dramatik bir cevap. Suçluluk duygusu ile doluyuz. Kendi kusurlarımızdan doğan sorunları rayına oturtmaya çalışırken başkalarının sebep olduğu sorunlara ve yeltendikleri örgütlü kötülüklere dair de utanç duygumuzu devreye sokuyoruz. Öfke çavlanları arasında birbirimizi zor görüyor, sözlerimizi zor işitiyoruz. Havamızı suyumuzu kirlettiğimiz gibi bilgi kaynaklarını kirletiyoruz. Okumadan, izlemeden, anlamadan yayıyor, sorgulamadan yargılıyor, dinlemeden yorumluyoruz. Kapı komşumuza selam vermekten imtina edip yabancısı olduğumuz, içselleştirmediğimiz sorunlara dair görüşlerimizi kitlelerle paylaşıyoruz. Huzursuzuz. Huzur bir kez kaçtığında normal koşullarda akıllara takılmayacak konuların bile sorun haline geldiğini görüyoruz. Yılgınlık ile gösteriş arasında savruluyoruz. Dünyanın bütün kanlı meselelerinin gerisinde iyi ve kötünün yalın karşıtlığını aramak varken ayrıştırıcı tanımlara, kavramlara, kimlik ve inançlara takılıyoruz.

Atalarımız üçlemesine ait kitaplarından biri olan İkiye Bölünen Vikont’ta insanın bölünmüşlüğünü mizahla kaleme almaya niyetlenmiş olan yazar Italo Calvino “hepimizin bir biçimde kendimizi tamamlanmamış hissettiğini” dile getirir. Bir yanımızla kendimizi gerçekleştirirken diğer yanımızla çağdaş anlam arayışının dışında kaldığımızı ifade eder. İyi ve kötü kişiliğin uç noktalarını yaşamak biraz da ateşin düştüğü, toprağın yarıldığı, istilanın başladığı, karın gurultusunun uykuyu bastırdığı yer ile alakalıdır. İhlal ve istismarın olduğu yerde intikam duygusu yerine ikame edebileceğimiz duygular, atabileceğimiz sağduyulu adımlar hangileridir?

Italo Calvino - İkiye Bölünen VikontItalo Calvino - İkiye Bölünen Vikont

Gözlerimizdeki ışık sönmeye yüz tutmuşken bireysel donanımlarımızı ve hayatta üstlendiğimiz rolleri samimiyetle gözden geçirebileceğimiz kitaplardan bahsetmek istiyorum bugün. Işığa mı karanlığa mı daha yakınız en güzel cevabı başımızı yastığa koyduğumuzda vicdanımız fısıldayacak olsa da okur olarak edebi alem içinde gerçekleştirdiğimiz seyahatlerimizin huzurlu uykuya kavuşmanın ipuçları ile dolu olduğunu hatırlayabiliriz.

Günışığı Kitaplığı, Yazan: Selen Aydın, Resimleyen: Huban Korman, Editör: Müren BeykanGünışığı Kitaplığı, Yazan: Selen Aydın, Resimleyen: Huban Korman, Editör: Müren Beykan

KARANLIKTAN KORKAN MUM

Bir çekmecede unutulmuş olan ve elektriklerin kesilmesi ile gün yüzüne çıkarılıp yakılan mumun hikâyesi. Mumun en büyük isteği sonsuza dek yanmak. Bu isteğinin altında kendine bile açıkça ifade edemediği bir gerçek var. Ev halkı mumu söndürmeyi başaramıyor. Sönmediği gibi bir de erimeyen mumun yolu mum doktoruna düşüyor. Mum sönmeye ikna edilebilecek mi? ‘Karanlıktan korkan mum’un yolu ‘hafızasını kaybeden doğum günü mumu’ ve ‘aydınlıktan korkan mum’ ile kesişiyor. Korkuların ardındaki gerçek nedenleri kovalıyoruz. Kendini beğenme, değersizlik duygusu, var olma ve diğerlerince kabul görme biçimleri üzerine çocukların farkındalığını gıdıklayan ayrıntılar yakalıyoruz. Hikâyede yalnızlık iç sesi tetiklerken rüzgarın ve mum doktorunun hoş sürpriziyle geri dönüştürülmüş bir sevince ortak oluyoruz.

MAHALLEYİ KURTARMANIN YOLLARI

Deprem acısıyla yeniden gündemimize oturan barınma, güvenlik, onurlu yaşam ve dayanışma kavramlarını kapsayan duygu dolu bir hikâye. Anneannesi ve dayısıyla üçlü bir çete olduklarını ifade eden ve büyüdüğünde belgeselci olmak isteyen genç anlatıcı kaynağı hüzün barındırsa da hikâyesini doğal ve mizahi bir dille aktarıyor. Geçmişte büyük bir deprem nedeniyle göç etmiş ve ‘Yeni Mahalle’yi kurmuş olan insanlar yeni bir sorun ile karşı karşıya. Oturdukları konutların olası bir depreme hazır olup olmadığı gerçeği ve kentsel dönüşüme bağlı fırsatçı taleplerin kafa karıştırıcılığında ortak bir karar almak istiyorlar. Ekonomik koşulların gölgesinde depremle yaşamayı öğrenmeye çalışan mahalleliye gazeteci dayının bir önerisi var. Öneri bir kerede sorunu çözecek bir sihre sahip değil ama herkes sorunun ucundan bir biçimde tutar ise sonuca ulaşılabilecek fırsatları kapsıyor. Anlatıcının anneannesine duyduğu derin sevgi, ona gösterdiği ilgi köklerimize dikkatimizi yöneltmek adına ilham verici. ‘Günlük ağacı’ anıları, işçilere ikram edilen çaylar, ‘delbek’ eşliğinde söylenen türküler sıcacık bir atmosfer yaratıyor. Herkesin umutsuzluğa kapıldığı anda kararlı bir tebessüm güçlü bir tavır olarak karşımıza çıkıyor. Unutulmaz bir yolculuk nesiller arası bağı güçlendiriyor. Kamuoyu yaratma, derdini vakarla anlatma, sanat yoluyla dayanışmaya davet ise hikâyenin toplumsal düzleme yerleşmiş parçaları. “Kuruyan umudunu suyun ilk aktığı yatağa, eski köyüne götüren” insanların hikâyesi dilerim okurların moralini yükseltir. Hikâye biraz da bir tepeye bakıp çocukluğunu hatırlayan yaşlılar ile onların yüzlerindeki çizgide kendi geleceğini yakalayan gençlerin hikâyesi. Uzun ve gürültülü bir gecede kendilerine huzurlu ve güvende bir ortam hazırlayanların hikâyesi. Yönetimi gençlere emanet eden yetişkinlerin, onarılacak evlerin, toplanacak yasal onayların hikâyesi. Bizlerin hikâyesi. Şimdi dayanışma vakti. Mahalle mahalle, şehir şehir! İhtiyacımız olan sağlam bir duruş, aydınlık bir fikir.

Can Çocuk Yazan: Anıl Mert Özsoy, Kapak Resmi: Mert Tugen, Editör: Mehmet Erkurt, Ceylin AkselCan Çocuk Yazan: Anıl Mert Özsoy, Kapak Resmi: Mert Tugen, Editör: Mehmet Erkurt, Ceylin Aksel

Sosyolog yazar Georges Perec Uyuyan Adam romanında bir adamın “bir şeylerin yolunda gitmediğinin, yaşamayı bilmediğinin ve hiç bilmeyeceğinin şaşırmadan keşfettiği” bir anı anlatır. Dostların görülmediği, kapıların açılmadığı, konuşmadan, düşünmeden, dışarı çıkmadan, yerinden kımıldamadan durmak istenen bir atmosferin içinde buluruz kendimizi. Bu bilinçli bir seçim mi yoksa zafiyet mi diye düşünürüz akış boyunca. Metin “İnsan harikulade bir buluştur” da dese kayıtsızlığın bir işe yaramadığı apaçık ortadadır. Tutkulu bir kayıtsızlık mucize yaratabilir mi? Görkemli bir durum gibi empoze edilse de gülünç bir hale dönüşmeye mahkûm değil mi? “Her şeyi gözetip kollayan zaman, bize rağmen çözümü açıklar ve akmaya devam eder.” Yorucu olan ise çözümü hala bilmediğimizdir.

Nasılsınız?

Georges Perec - Uyuyan Adam Georges Perec - Uyuyan Adam