Sanırım sizin de dikkatinizi çekmiştir; dolar yaklaşık bir aydır 13,50 seviyelerinde hareket ediyor. Tıpkı 2019 yılı yaz aylarındaki 6,80 seviyelerinde olduğu gibi. Peki neden? Hatırlayalım, 2019’da kurların yatay seyretmesinin asıl sebebinin Merkez Bankasının kamu bankaları üzerinden döviz satışı olduğu kısa süre sonra anlaşılmıştı. Şu 128 milyar dolar meselesinin önemli bir bölümü bu dönemde satılmıştı. Tabi satışlar ile rezervler eriyince, dâhiyane olduğunu düşündükleri “çözümün” aslında bir çözüm olmadığını fark ettiler ve güçlü seyreden döviz talebini karşılama imkânları da kalmadığı için kurlar bir anda patladı ve hızla yukarı doğru hareket etti. O dönem yaptıklarının bir faydası oldu mu? Hayır, olmadı. Sonunda kurlar gitmesi gereken yerlere kısa sürede gitti.
Benzer bir durumu içinde bulunduğumuz dönemde yaşıyoruz. 2019’da dolar satarak kontrol etmeye çalıştıkları kurları şimdi Kur Korumalı Mevduat (siz buna Türk doları da diyebilirsiniz) hesapları üzerinden yapmaya çalışıyor.


***

Fakat döviz bozdurarak KKM hesaplarına dönüşüm başlangıçta pek bekledikleri gibi olmadı. Önce sadece gerçek kişilere sunulan bu imkândan yararlananların mevcut TL hesaplarını KKM’ye dönüştürdükleri, döviz hesaplarında bir çözülmenin olmadığı görüldü. Çarşamba günü BDDK’dan yapılan bir duyuruda KKM hesaplarının başlangıçtan beri seyrini gösteren grafikte de bu durum net olarak görülüyor. Ocak ayı ortalarına kadar 150 milyar TL’ye ulaşan bu hesapların yaklaşık 130 milyar lirası mevcut TL mevduatların dönüştürülmesi ile oluşmuş. Dövizde çözülme olmadığını gören iktidar KKM’yi şirketlere de sundu. Üstelik bunu şirketlere sunarken sadece kuru korumakla kalmadı bunun yanında bir yığın vergi avantajı da sunmak zorunda kaldı. Döviz bozdurup KKM’ye geçen şirketler sadece dönüştürdükleri döviz tutarından kaynaklanan kambiyo vergisinden muaf olmayacaklar, bunun yanında KKM üzerinden elde edecekleri faiz kazancı ve oluşursa kur farkları da kurumlar vergisinden muaf olacak. Sunulan bu vergisel avantajların etkisi bu dönüşümde görülmeye başladı. Şubat ayı başından itibaren yaklaşık 5 milyar doların KKM’ye döndüğü görülüyor. Şirketlere sunulan vergisel avantajlar bize gösteriyor ki iktidarın kurları kontrol etmek için şu an sahip olduğu tek araç olan KKM için her türlü maliyete katlanmaya hazır olduğudur.

Şirketlere sunulan minimum vadenin altı ay olması pek cazip görünmüyor. Bunun üç aya indirilmesi talep ediliyor. Tahminim odur ki bu talep karşılanacak. Zaten iktidar büyük olasılıkla şöyle düşünür: 3 ay sonra turizm gelirleri girmeye başlar, kurlardaki baskı azalır.

Önümüzdeki günlerde KKM’ye ilişkin yeni düzenlemeler yapacaklarını tahmin ediyorum. Başlangıçta “KKM’den ancak bir kez yararlanılabilir” denilmişti. Mesela bireylere sunulan 3 aylık süre Mart’ta dolacak. Eğer yeniden yararlanma imkânı sunulmaz ise bu hesapların dövize dönmesi ihtimali var. Bu da spot piyasada döviz talebi demektir. Enflasyonun bu kadar yüksek seyrettiği, mevduat faizlerinin reel olarak yaklaşık yüzde otuz ekside olduğu bir dönemde dövize dönüş belki KKM’den yeniden yararlanma imkânı ile sınırlandırılabilir. Kısaca şunu söyleyebiliriz: iktidar KKM konusunda gelen bütün talepleri karşılamak zorundadır, ne istenirse verecekler. Yeter ki kurlar yukarı gitmesin.

***

Geçen hafta Londra’da yabancı fon yöneticileri ile buluşan Bakan Nebati onlara ne demişti? Kuru sabit tutacağız. Peki, nasıl tutacaklar? Millet yeter ki döviz almasın, bunun için her ne istiyorlarsa veririz yaklaşımında.

Fakat bunun sürdürülebilir bir yol olmadığı da açık. Tıpkı 2019’daki rezerv satarak kurları kontrol etme sürecinde olduğu gibi. O dönemin sonunda da kurlarda bir patlama yaşanmıştı. Benzer bir durumu bu dönemde de göreceğiz. Çünkü döviz talebi olduğu gibi önümüzde duruyor. Şimdi bu talebi “dövize benzeyen” şeylerle karşılıyorlar. Ama sonuçta ister doğrudan döviz üzerinden isterse döviz benzetilen ürünler üzerinden olsun mevcut durum TL’den kaçışın devam ettiğini gösteriyor. Bu kaçış durdurulamadığı sürece bekledikleri sonuçları almaları mümkün değil.

Yüksek enflasyon ortamında TL’de bulunmanın reel olarak ciddi kayıplara yol açtığının herkes tarafından bilindiği bir dönemde TL’den kaçışı durduramazsınız. Şimdi yapılan şey dövize endeksli bir ürün üzerinden bu kaçış yokmuş gibi göstermek, bir süre üstünü örtmek. Diğer bir ifade ile aslında iktidar sorunları öteliyor.

Ama unutmayalım; ötelenen her sorun ileride daha büyümüş olarak karşımıza çıkacaktır.