Salı günü açıklanan “Gıcır” Yeni Ekonomik Program hakkında yazmaya karar vermiştim. Tabi bunu yapabilmek için de yayınlanan metni ayrıntılı bir şekilde okumak gerekiyor. Ben de öyle yaptım. Baştan sonra okudum. Fakat üzerine yazmaya değer bulmadım. Neden yazayım ki? Cari işlemler dengesinin iyileştirilmesi için planladıkları şeylerden birisinin de “Bor madeninin işlenip yüksek katma değerli ürünlere dönüştürülerek uluslararası piyasalara sunulması” olduğunu görünce açıklanan metnin geri kalan kısmının da üzerinde durulmaya değmeyeceği kanaatine vardım. Bu sefer borun yanına lityumu da eklemişler. Malum elektrikli araçların kullandığı akülerin en önemli girdisi bu. Ama bunu planlayan iktidarın, “yerli otomobil” TOGG için ihtiyaç duyulacak akülerin Çin’den temin edilmesi için görüşmeler yaptıklarını unuttuğumuzu düşünüyor olmalılar. Neyse biz bora dönelim.

Yeni diye açıklanan bir programda bor madeninden medet ummak nedir? 2001 krizinden beri, ne zaman dış ticaret açığı gündeme gelse, ne zaman döviz ihtiyacı konuşulsa, “aslında biz dünyada bor madeni zenginiyiz ama bunu işlemeden satıyoruz. Artık işleyerek satacağız ve bilmem kaç yüz milyar dolar ihracat geliri elde edeceğiz” açıklamasını kaç kere duyduk? Hala buradan bir beklenti var ise “kardeşim yıllardır bunu neden yapmadınız” diye sormazlar mı?

Yine de “program” hakkında bir şey yazmak gerekirse; ücretli çalışanların haklarının sınırlandırılmasına yönelik planları olduğunu belirtmek isterim. Burada yapmayı planladıkları, özellikle yeni işe girecek olan gençler için, iş güvencesini ortadan kaldırmaktır. “Kısmi süreli çalışma” adı altında kıdem ve ihbar tazminatını içermeyen bir iş sözleşmesi ile istihdam edilmeleri amaçlanıyor. Eğer bunu yaparlar ise çalışma kanunun sağlamış olduğu en temel güvencelerin ortadan kalkacağı açıktır.

VERİ GÜVENİLİRLİĞİ

Türkiye’de resmi kurumlar ya da bu kurumların yöneticileri tarafından açıklanan verilere olan güven maalesef ortadan kalkmıştır. Enflasyon, işsizlik gibi ekonomiye ilişkin veriler gerçeği yansıtmadığı için eleştirilirken, şimdi de sağlık bakanlığının covid-19’a ilişkin verilerinin gerçeği yansıtmadığı bakan Koca’nın Çarşamba günü yaptığı açıklamada net bir biçimde ortaya çıktı. Zaten salgına ilişkin açıklanan veriler uzun zamandan beri tıp camiası ve diğer ilgililer tarafından gerçeği yansıtmadığı gerekçesi ile eleştiriliyordu. Şimdi bu eleştirilerin haklı olduğu ve verilerin gerçek durumu yansıtmadığı bakan tarafından da “itiraf” edilmiş oldu.

Sahi veri nedir? Niye bunları toplarız ve kullanırız? Veri, karar sürecine destek olmak için, gözlem ya da diğer yöntemlerle derlenmiş olan bilgi setidir. Durduk yere veri derlenmez. Bunu kullanarak bir takım çıkarsamalar yapılır ve buradan hareketle politikalar geliştirilir. Şimdi soralım; açıklanan veriler gerçeği yansıtmıyor ise, bunlara dayanılarak yapılan analizler sonucunda verilen kararların sonuç doğurmasını bekleyebilir misiniz? Bekleyemeyiz. Ama zaten veri açıklamadaki amaç kullanılabilir ve anlamlı bir bilgi seti oluşturmak yerine algı yönetimi yapmak ise ki bunun murad edildiği görülüyor, o zaman kimse bu ülkenin herhangi bir sorunun iyi yönetildiğini söyleyemez.

Sık kullanılan bir ifade vardır; bir şeyi tanımlayabiliyorsanız, onu ölçebilirsiniz. Ölçebildiğiniz için de yönetebilirsiniz. Diğer bir ifade ile tanımla, ölç ve yönet. Bugün ülke yönetiminde olanlar önce tanımlamayı yanlış yapıyorlar. Gerisi de dikiş tutmuyor zaten. Bu durum ülkenin nasıl yönetildiğinden gayet net biçimde anlaşılıyor.