Önemsiz günler ve haftalar-19

HAFTANIN NE ÖNEMİ VAR?

Önemsiz günler ve haftalar diyerek yazıyorum haftalardır. Yazıyorum yazmasına da, hepsine de, layığıyla olmasa da, önem verdiğimi saklayamam. Niyet öyle değil fakat yazmaya başlayınca böyle bir şey çıkıyor ortaya. Yooo, gereğinden fazla ciddiye alma durumu değil bu, fakat bilgisayarın yanlış yazımı kendiliğinden düzeltmesi gibi, hangi haftayı yazsam sanki dünyanın en önemli haftasıymış gibi ilerliyor yazı ve hal böyle olunca benim de ona hizmette kusur etmemem gerekiyor elbette!

Eh madem, başta niyet ettiğim gibi ilerlemiyor bu dizi, öyleyse bir hafta da, tam da günün anlam ve önemine uygun biçimde diyelim, ‘ne önemi var haftası’ olsun. Önemsiz bir hafta. Hiçbir şeyi önemsemediğimiz, herkesin herkese “Ne önemi var?” dediği, en çok “Önemi yok, önemsiz bir şey” sözlerini sık sık kullandığımız ve doya doya kullandığımız bir hafta.

“Borcumu bu hafta da ödeyemiyorum”, “Ne önemi var, nasılsa ödersin!” “Müdürüm kusura bakma işe biraz geç kaldım”, “Yahu aşkolsun ne olacak, niye yoruldun, yarın gelirdin!”, “Yazdıklarınla, söylediklerinle sayın büyüklerimizin epey canını sıkmışsın ama bu hafta önemi yok, yalnız sonraki haftalarda dikkat et ha!” (Haşmetlim pek de özgürlükçüymüş meğer! Bizimki de “Pazara kadar değil, mezara kadar!” ha, bilesiniz istedim!)

Hiç olmazsa böyle bir haftamız olsa, “Ne önemi var?” haftası. Herkes alttan alsa, kibarlıktan eğilse, incelikten kırılsa, bu bir rüya olsa, gözyaşlarımız sevinçten sular seller olsa, hayat bayram olsa...

En zoru da insanın kendi yazdığına inanmaması, inanamaması. Bir an yukardaki satırları ben mi yazıyorum diye durdum. Hayır, gözlerime inanamadım demeyeceğim, Tabiatım iyimserdir, bayramı pek değilse de arifeyi severim. O hazırlığı, insanların kendilerini ve birbirlerini sevindirme çabalarını, biraz daha zorlasam mutlu etme sanatını da diyebilirim... Galiba, Necatigil’in “Daktilo” şiirinde dediği, sevincin sesinin bile çıkmaması hali memleketin hattına ve sathına yayılmış ve adeta toprakla, taşla, suyla, havayla içkin biçimde yerin yedi kat dibine kök salmış olduğu için… Tevfik Fikret’in “Sabah Olursa” şiirindeki gibi tıpkı, “Bu memlekette de bir gün sabah olursa Haluk/eğer bu toprakların da sislenen şu alınyazısı/sağlam ve güçlü bir elle silinir de/bir parça gülerse donuk ve paslı yüzü halkın” gerçek olursa, o günü görürsem, tamam Nâzım Hikmet gibi, “Ben iyimserim dostlar akarsu gibi” desem de, o günü göreceğimden hiiiiç umudum yok, ama bayram o gündür bence. Yine Nâzım Hikmet’in “Düşman” şiirinde “ve elbette ki, sevgilim, elbet/dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya/dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla/bu güzelim memlekette hürriyet” dediği gündür bir de. Eh ikisi birlikte devrim yerine de geçerler, bizim de düğünümüz bayramımız olur devrim günleri.

Tabii daha gün o gün değildir, ama o günden önce de günler, haftadan önce de haftalar vardır. Tıpkı şimdi içinde bulunduğumuz yazının haftası gibi. Paranın ne önemi var haftası. Paranın değildi ama madem bir kez söz ağızdan çıktı, öyle olsun. Paranın da pul kadar kıymeti olmasın! Para yüzünden değil mi her şey? Tamam, o da başka bir hafta olsun, “Parasız pulsuz bedavadan hafta” diyelim onun da adına. Tanrının günü çok da haftası az mı, daha çok, üstelik kat kat!

Haftaların en önemsizine gelinceye dek, saymadım ama önemsiz ya niye sayayım, 30 hafta filan anmışımdır. Bu haftalara önemsiz deyişim, çoğunluk için önemli olmadığındandır. Önem vermek, değerli bulmak bir bakıma, bu da ne saçma, “Böyle de hafta olur muymuş?” deyip gülüp geçecekleri, kendi kendilerine yapıyormuş gibi görünüp gibi, fakat aslında başkaları da duysun diye ‘cık cık cıklayacakları’ bir boş iştir. Belki de öyledir, yok değildir diyemem, iddia edemem, iddialaşmanın hele bana hiçbir şey kazandırmayacağını çok iyi bilirim, “Tamam kardeşim” der geçerim. Bu, önemsiz mi önemsiz haftalar için de geçerlidir. Olasılıkla yeni şeyler değildir hiçbiri ama şu bazen hızla, göz açıp kapayıncaya dek gelip geçsin istediğimiz, bazen, değil 7 gün 70 gün sürse az gelir dediğimiz, bazen ve çoğu zamansa geçip gittiğini, kaçıncı haftada olduğumuzu, ne haftası olduğunu bilmediğimiz, merak da etmediğimiz 52 hafta biraz eskimiştir, epey de yorulmuştur, bir zaman dinlenseler iyi olmaz mı diye düşündürebilir okuyanı. En azından yeni bir haftayla karşılaşanın kafası da biraz karışır, eski zamana yeni hafta mı icat ettiler diye heyheylenebilir bile! Aman öyle olsun heyheylensin, dellensin, tamam babaları da tutmasın, o kadar da uzunboylu değil ama “Ne oluyor?” filan desin, “Bizim bilmediğimiz bir şeyler mi oluyor?” Dünyada babalananların, nemalananların da bilmediği şeyler olsun artık. Her şey onların kontrolünde nerdeyse!

Bazen kendimizi kürek cezasına çarptırılmış forsalar, kürek mahkûmları gibi görüyorum. “Yakarsa dünyayı garipler yakar”, öyleyse batırırsa dünyayı kürek mahkûmları batırır, hem de “batsın bu dünya!”

Genellikle yazının ortasından sonra oluyor bu, bende bir coşku demeyin gitsin, belki ‘mesaj veremedim’ kaygısı, belki ‘yahu bu yazı da pek sade suya tirit çorba mı oldu ne?’ kuşkusu, belki de yazıda yakalayamadığım pırıltıyı sonunda şöyle vurucu mu vurucu, sarsıcı mı sarsıcı, ateşli mi ateşli bir paragrafla sağlama gereksinimi baş gösteriyor. Şimdi olduğu gibi. Tamam da dostum, önemsiz şeyleri önemli göstermeyeceksin herhalde, başlıkta tıpkı paranın ne önemi var dercesine, haftanın ne önemi var diye de boşuna demedin!

Uzatmayalım ne şimdiki haftaları ne de gelecektekileri, önerdiğim haftaları filan şu kadar önemsiyor değilim! Ne yani, haftalar değişse, eski haftanın yerini yenisi alsa dünya mı değişecek? “Tanrı dünyayı 7 günde yaratmış” denir, haftanın da 7 gün oluşu ondan kalma herhalde. “Tanrının günü mü yok” dedikleri de şu 7 günle ilgilidir, yani haftayla, öyleyse o günleri de gökyüzünden yeryüzüne indirmemiz gerekir. Başka bir hayat mümkünse başka bir hafta da mümkündür, Can Yücel’in dediğinden mülhem “Başka türlü bir hafta benim istediğim”dir. Haftaları değiştirmek, yenilemek, yeni haftalar dilemek, önemli değilse de iyidir, değerlidir. Belki daha çok bize göredir, bize yani büyük insanlığa, hayvana, tabiata göredir. Demek ki haftaları da Anayasa'ya değil, tabiata uydurmak gerekir.

Hiçbir şeyin önemli olmadığı bir haftamız olsun, ‘mühim olan insanlık’ olsun, merhamet, adalet, şefkat, iyiniyet, insaniyetle dolsun, hatta en kötü haftamız da böyle olsun! Hadi öyleyse bu önemsiz haftanın şerefine! (Önemsiz dediysek şerefsiz de demedik değil mi?)

TUHAF ACI

Gün ders kitapları arasında
tam da
bir ağaç kabuğunda kimsenin fark
etmediği bir kurtçuk gibi,
sokulmuşken dünyaya,
ısırılmış bir elmadaki
kurtçuğun iktidarına özenerek
gün ekşisinin eksikliğinden dolayı
tanrısından özür dileyen bir erikcik
gibi
belki anlaşılmayacak bir acıyla
geçti.

Arzu Tanrıverdi