Filler tepişti, insanlar öldü. Öldükleriyle kaldılar.

“Ortada öldürülüp kuru dere yatağında cesetleri bırakılan iki kişi vardır.”

Bu ifadeler bir hâkimin kaleminden çıktı. Ağır ceza mahkemesi üyesi bir hâkimin. Ama mahkeme kararına geçen bu cümle de cinayetin sorumlularının cezalandırılmasına yetmedi.


Sorumlular dediysem yabancı değiller, memleketin kritik zamanlarına damga vuran isimlerden biri de davada sanıktı: Emekli Jandarma Kıdemli Albay Cemal Temizöz. Cizre’nin, aralarında eski Cizre Belediye Başkanı ve korucubaşı Kamil Atağ’ın da bulunduğu meşhur korucuları da sanıklar arasındaydı.

Başka bir meşhur, itirafçı Abdülkadir Aygan da Şırnak’ın Cizre ilçesinde itirafçılardan kurulu bir ekibin, 1993-1996 yılları arasında yüzbaşı rütbesiyle Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı yapan Cemal Temizöz’ün emrinde olduğunu, yanlarına da sivil uzman çavuşların verildiğini söylemişti.

Temizöz ve tespit edilen diğer isimlere dava açıldı, davayı yine bir başka ‘meşhur’ isimle adlandırdık: Cizre JİTEM davası.

İddianamede, Cemal Temizöz’ün Bedran/Şahin kod adlı Adem Yakın, Ferit kod adlı Fırat Altın ve Tayfur kod adlı Hıdır Altuğ ile gerçek isimleri tespit edilemeyen Yavuz Güneş, Selim Hoca, Cabbar ve Tuna kod isimlerini kullanan uzman çavuşlar bir sorgu/infaz timi kurduğu, bu grubun 20 kişiyi terörle mücadele adı altında işkenceyle sorguladığı, kaybettiği, öldürdüğü ifade edildi. O dönem Cizre’de askerlik yapan bazı tanıklar da Temizöz’ün başında bulunduğu ve ağırlıklı olarak itirafçı ve koruculardan oluşan bir ‘sorgu ekibinin’ varlığını doğruladı.

Harun Padır’ın babası da ‘kaybedilenler’ arasındaydı. Kendisi de babasından 3 ay sonra gözaltına alındı: “Gözaltındayken bana babam ve amcamı sordular. Bana ‘Onları bir daha sorarsan kelleni gövdenden koparız, seni onların yanına göndeririz’ tehdidinde bulundular.”

Duruşmada Temizöz’ün avukatları Harun’a, “Baban gelirse sevinir misin?” diye sordu…

Kamil Atağ ise duruşmada yakınlarını kaybedenleri tehdit etti. Eşi öldürülen Huri Uykur mahkeme salonunda konuşurken söz aldı, kayıtlara geçecek şekilde “Tayan ile Kiçan aşireti arasında husumet var. Böyle rahat ifade vermesinler” dedi.

Onlar rahat ifade verdi ama sonuç sürpriz olmadı: Cizre’de 1993-95 yıllarında 21 kişinin gözaltında kaybedilmesi ve faili meçhul cinayetle öldürülmesiyle ile ilgili Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tüm sanıklar beraat etti.

Mahkeme tanık beyanlarının mahkumiyete yetmeyeceğini ileri sürdü. Karara dair o dönem görüştüğüm Avukat Veysel Vesek ise tanık beyanlarının yanı sıra otopsi raporları, cenazeler, Adli Tıp raporları gibi birçok başka delil olduğunu, mahkemenin bunları dikkate almadığını söyledi: “Bu dava, son dönemde açılan faili meçhul ve yargısız infazların yargılandığı diğer tüm davalara göre en kapsamlı dosyaya sahipti. Tanık ve müşteki beyanlarını destekleyen birçok delil vardı. Örneğin bir tanık öldürülen kişinin başına vurulduğunu söylüyor, öldürülen kişinin başına vurulduğuna dair otopsi raporu ve Adli Tıp raporu var. Ramazan Elçi’nin kalp krizi değil silahla öldürüldüğünün gizli tanık beyanıyla ortaya çıkmasının ardından mezarı açıldı, Adli Tıp raporu silahla öldürüldüğünü doğruladı. Ya da İbrahim Adak’ın bombayla öldürüldüğünü tanıklar anlattı, Adli Tıp raporu da bunu teyit etti. Bunlar delil değil mi?”

Temizöz’ün ekibi savunmalarında bu delillerle ilgili detaylara hiç girmedi, o dönemde terörle mücadele ettiklerini, kendilerinin ödüllendirilmeleri gerekirken sanık olmalarının haksızlık olduğunu savundular.

Aynı ezberi daha yüksek perdeden tekrar eden Cemal Temizöz de ülkenin siyasi konjonktüründe ordu mensuplarını itibarsızlaştırmak için girişilen bir hesaplaşmanın mağduru ve baş aktörlerinden biri olduğunu söyledi. (Eh, pek haksız da sayılmazdı ama bu tamamen bambaşka bir konuydu.)

Mahkeme beraat dedi ama bir üye karara katılmadı. Hakim Turgay Ateş 14 Mart 1994’te İbrahim Adak ve Mehmet Gürri Özer’in öldürülmesi olayında Cemal Temizöz ve dört sanığın cezalandırılması gerektiğine dair şerh yazdı: “Olayın üzerinden en az 10 yıllık bir süre geçtiği için nüanslardaki farklılıklar, maddi deliller ve birbiri ile örtüşen gizli tanık beyanları delil niteliğini ortadan kaldırmaz. Gizli tanıkların verdikleri ifadelerden sonradan vazgeçmeleri maddi bulgularla örtüşen bu tanıkların beyanlarını geçersiz kılmaz. Ortada öldürülüp kuru dere yatağında cesetleri bırakılan iki kişi vardır."
Bizler gibi üye hâkim de bu ifadeleriyle sadece tarihe bir not bırakmış oldu.

90’ların karanlığından çıkıp gelenlerle yeniden karşı karşıya olduğumuz bu dönemde Mehmet Ağar, Haluk Kırcı, Alaattin Çakıcı ve şürekası yeniden manşetlere taşınırken onlara “geçmişin hayaletleri” demiştim. Cemal Temizöz de aynı geçmişin başka bir kanadından.

Ortak özellikleri, hepsinin yeniden ‘muteber’ olması.