YSK bu hafta içinde İstanbul seçimi tekrarlansın mı tekrarlanmasın mı diye kararını verecekmiş. Tekrarlansın derse ne olur? Bilmiyoruz. Hiç de iyi olmayacağını tahmin edebiliyoruz sadece. 10 gün önce CB’nin Türkiye İttifakı’ndan söz etmesini, seçim tekrarı olursa seçmen tabanını genişletmek istiyor, Cumhur İttifakı’ndan vazgeçiyor diye yorumlayanlar bile olmuştu. Öyle ki Kılıçdaroğlu’na linç girişimini, bu ittifakın bozulmasını […]

YSK bu hafta içinde İstanbul seçimi tekrarlansın mı tekrarlanmasın mı diye kararını verecekmiş. Tekrarlansın derse ne olur?

Bilmiyoruz. Hiç de iyi olmayacağını tahmin edebiliyoruz sadece.

10 gün önce CB’nin Türkiye İttifakı’ndan söz etmesini, seçim tekrarı olursa seçmen tabanını genişletmek istiyor, Cumhur İttifakı’ndan vazgeçiyor diye yorumlayanlar bile olmuştu.

Öyle ki Kılıçdaroğlu’na linç girişimini, bu ittifakın bozulmasını istemeyenler (namı diğer kontrgerilla) tertipledi diyenler vardı. Linç hadisesi İmamoğlu’nun İstanbul mitingine denk getirilmişti ve adeta bu saldırı nedeniyle “Ah o mitingde bir vaveyla kopaydı da cehaapelilere gösterselerdi İstanbul’un kaç bucak olduğunu” kokusu hissedilmişti. Aslında Devlet Bahçeli’nin “oh olsun” mealindeki demeçlerinden de anlaşılacağı üzere, işin içinde (kadim) Derin Devlet var diyenleri haklı çıkaran bir tarihsel birikimimiz yok muydu?

Nitekim Bahçeli liderliğinde, AKP cenahı da başta genel başkanları olmak üzere hemen hizaya geldi ve linç girişimini meşrulaştırmaktan geri kalmadılar. Bahçeli “Cumhur İttifakı var zaten, Türkiye İttifakı da ne oluyor?” diye kızınca, zaten CB de “Türkiye İttifakı, Cumhur İttifakı’nın farklı halidir” deyip yatıştırmıştı. Kızılcahamam’da da “Cumhur İttifakı bu ortak paydanın lokomotifi, itici gücü ve en büyük temsilcisidir” deyip gaz sıkışmasını ferahlattı. Şimdilik. Kaldı ki ‘Türkiye’ deyince sadece Sünni ve Türk kapsamıyla sınırlı bir zihniyette oldukları da aşikâr!

Bu arada Türkiye İttifakı’nı sıcağı sıcağına Habertürk Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir sekiz maddede yorumlayıvermişti. Mesela “Yurtsever demokrasi ve değerlerimiz” derken “manevi tüm yapıcı değerlerimize uyumlu kılacak bir yaklaşıma” sahip olunacakmış. Manevi değerler? Yani şeriata uyumlu bir demokrasi! Sonra efendim, “Cumhurbaşkanı’nın Hükümet etme görevinin yanı sıra Devletin başı olma ve devleti temsil etme ödevi kapsamında Ülke Liderliği olarak yürüttüğü faaliyetleri desteklemek ve güçlendirmek” şartmış. Kısacası? Tek adama biat şartı!
Zora gelince Türkiye İttifakı filan deyivermek kolay da, Rus S-400 ve Amerikan F-35 ittifakı nasıl sağlanacak? Suriye’de hem Rusya ittifakı hem ABD ittifakının ittifakı? Ekonomide soğan ve patates ittifakı? Dövizde dolar ve avro ittifakı?
Hal böyleyken? MHP şimdi aslında bir pabuççu muştasıdır!

19. yüzyıl ortalarındayken sadrazam Fuat Paşa şöyle demişti: “Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan biri aşağıdan gelir. Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet (padişahı kastediyor!) cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hâsıl etmeye imkân yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvetler de sefaretlerdir [elçiliklerdir].”

Muşta deyince, genç okurlar hemen kavgada kullanılan zerzevatı anlayabilir; burada sözü edilen kunduracıların, derileri vurarak inceltmek için kullandıkları metalden tokmak. Yani şimdiki Saray seçmenden bulamadığı aşağıdan kuvvet desteğini, yandan sefaretlerden de tedarik edemeyince, bu kez yandan bir kuvvet olarak MHP muştasından başka çaresi kalmıyor. (Ve böylece muştanın iki anlamı birden geçerli oluyor!) Hem yukarıdan gelen kuvvet olarak Saray hem yandan bir kuvvet olarak Bahçeli ellerine birer tokmak almış vaziyetteler. Linç girişiminde görüldüğü üzere Cumhur İttifakı’nı hizada tutmak için muştaya davranıyorlar. Pabucumuz dama atılmasın derdindeler.

Demek ki bunlara hiç pabuç bırakmamak lazım!