2019’un Ocak ayında yıllık enflasyonun 20,35 olmasıyla gıda fiyatlarında yaşanan artışa yanıt olarak tanzim satışlar gündeme gelmişti. AKP, soğan deposu basarak veya patlıcan ve bibere raf yasağı getirerek engelleyemediği fiyat artışlarını İstanbul ve Ankara’da belediyeler aracılığıyla tanzim satış noktaları açarak çözmeye yeltenmişti. Ucuz domates, salatalık, ıspanak, patates, soğan, patlıcan ve biber satarak çözmeye çalışmıştı. Aracıyı ortadan kaldırmak amacıyla açılan satış noktalarında sunulan ürünlerin, tedarikçi firmalardan alınarak Tarım Kredi Kooperatifleri’ne fatura edildiği ve yüzde 70’e varan zararla satıldığı ortaya çıkarılmıştı.

Aracıyı ortadan kaldırma vaadinin esasen tedarikçilere yaramasına karşın kamuyu zarara uğratması haklı eleştirilere sebep olmuştu. Zaten indirimli gıdaya da herkes ulaşamamıştı. Bazı zincir marketlerin çeşitli ürünlerde kısa süreli indirimler yapmasına vesile olsa da tanzim satışlarda satılan ürünler semt pazarlarında daha pahalı satılmıştı. Sonuçta gıda enflasyonuna anlamlı bir çözüm olamadığı gibi 31 Mart Yerel Seçimleri’nden sonra da açılmadı. Açılmadı ama gıda enflasyonuyla mücadelede fiyat artışlarının esas sebeplerini gizleyen ve gelip geçici çözümler üreten yöntemler geliştirmek gelenek haline geldi.

Hükümet ne zaman gıda fiyat artışlarını hatırlasa benzer yollara başvuruyor ve geçiştiriyor. Ne hikmetse zamlara karşı harekete geçildiğini müjdeleyen her adım Tarım Kredi Kooperatifi’ni içeriyor. Daha önce de market sayılarını 500’e çıkarılması çözüm olarak sunulmuştu örneğin. Geçen hafta da Cumhurbaşkanı’nın, Tarım Kredi Kooperatifi marketlerinde yüzde 30-40 indirim yapılması için talimat vermesiyle birlikte kuyruklar oluştu. Yüzbinlerce kişinin marketlere koştuğu, reyonlarda izdiham yaşandığı haberleri çıktı.

Fakat bu müjde de hüsranla sonuçlandı. İndirimde satılan ürünlerin fiyatlarının hiç de ucuz olmadığı görüldü. Hatta bu marketlerin çevresindeki esnaflar aynı ürünlerin kendilerinde daha ucuza satıldığını ispatlayan belgeler paylaştılar. Yurttaşlar da fiyatlarda fark olmamasından yakındılar. Yine de ertesi gün indirim kampanyasının ilk gününde marketlerin 7 kat ciroya ulaştığı açıklandı. Kısa sürede raflar boşaldı ve stoklar yenilendi.

Gıda enflasyonuna ilişkin raf fiyatlarına odaklanan bu süreç bütünüyle emek sömürüsüne dayanan şirketleşmiş kooperatif modelinin üretim sürecinde yaptıklarını hatırlatmamızı gerekli kılıyor. İndirim haberi ortaya çıktığında üreticiler itiraz ederek sormuşlardı, Tarım Kredi Kooperatifleri girdilerde neden indirim yapmıyor? Geçtiğimiz sene Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarını ödeyemeyen ve traktörlerine el konulan çiftçilerin “Tüm ülkemizin salgın hastalık nedeniyle evlerine kapandığı dönemde, biz çoluk çocuk tarlalarına giderek canlarımızı hiçe sayıp üretim yaptık. Tarım Kredi Kooperatifleri'nin uyguladığı faiz sistemini, ülkemizde hiçbir banka uygulamıyor. Bunlar tefecilik yapıyorlar. Bütün köy halkı icralık.” isyanını da unutmamak gerekiyor. Henüz kısa bir süre önce çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatiflerine borçlu olduğu ifade edilen 12 milyar liralık kredinin, borçlarının yapılandırılmasına ilişkin kabul edilen yasanın kapsamının dışında tutulduğunu da unutmamak gerekiyor.

Tarım Kredi Kooperatiflerini farklı zamanlarda bir sorun alanı olarak karşımıza çıkaran şey esasen neoliberal dönüşümün 2000’li yıllardaki yılmaz uygulayıcısı AKP hükümetinin politikaları. 2005 itibariyle gübre üreten kamu kurumu bırakmayarak, ithalat ve piyasa lehine büyük bir adım atan ve girdilerin üretimi ve tedarikini neredeyse tamamen uluslararası tekellerin kontrolüne geçiren bu anlayış çiftçinin üretim maliyetlerini artırırken kooperatifleri de çiftçi kuruluşları olmaktan çıkarmıştır. Bu anlamda fiyat artışında kendini gösteren gıda krizi bir yanıyla da açlığın aşılmasında kooperatifçilik yasasının kamucu bir anlayışla üreticiler lehine olacak biçimde demokratikleştirilmesi gerektiğine işaret ediyor.