Paltolu bir adam, kendini yabancı hissettiği bir mekâna giriyor. Burada ne işi var? İçerideki insanlar bir an için adama bakıyorlar. Hepsinin yüzünde ‘Kim bu yabancı?’ sorusu.

Biri, “Paltonuzu çıkartın isterseniz” diyor.

Adam paltosuna büsbütün sarılıyor. Sanki, “Ben sizden biri değilim, buraya ait değilim, hemen çıkacağım” der gibi ve palto da bu yabancılığının üniforması gibi.


Bu nedenle sarılıyor paltoya. O artık “paltolu adam”, palto onun kimliği oldu.

Aradan saatler geçiyor. Zamanla insanlar paltolu adamla ilgilenmez oluyorlar. Zamanla adam da mekâna alışıyor. Derken biri bir şey ikram ediyor, biri sohbete başlıyor. Hepsi anlıyor ki, “yabancı” o kadar da yabancı değil.

Ve adam birdenbire paltonun ona ağır geldiğini fark ediyor. Artık gidici de olmadığına göre paltosunu çıkartıp kapı önündeki askıya asabilir.

Öyle de yapıyor. Şimdi içeridekilerden biri gibi oldu, kalabalığa karıştı. Uzun ve neşeli bir muhabbete katıldı.

***

İstanbul’un çevre ilçelerinde milyonlarca insan yaşıyor. Bunlar sayıca kent merkezinden çok da olsalar, hepsinin gözü merkezde olduğu için, merkezdeki “hakiki” kente (eve) tek tek bir yabancı gibi geliyorlar.

Köyleri, hemşerilikleri, mezhepleri, etnik kökenleri, dini inanışları, tesettürleri, onları “içerideki” kentlilerden ayıran bir korunak.

Bu nedenle ilk iki nesil, her an geri dönebilecekmiş gibi paltolarını çıkartmadan yaşıyorlar bu yabancı kentte. Onlar kentten korkuyor, kent onlardan.
Ama zaman hızla geçiyor. Bağcılar on yıl içinde bütünüyle kente eklemlenmiş olacak. Büyükler değilse de, gençlerin çoğu paltoyla evde durmayı anlamsız görmeye başladı.

AKP bir eve girip paltosunu çıkartamadan bekleyen “yabancı”ların partisidir, bu kırılmanın, bu gerilimin; kişiyi sımsıkı sarıldığı paltosuna sığınmaya iten korkunun ve kaderine isyan eden hırsın partisi.

AKP’nin altından kayan, her geçen gün artan sayıda çıkartılıp kapı önüne asılan o paltolardır.

***

Mesleği olan kişi için etnik veya dini kimlikler anlamsızlaşır. Bir marangoz artık marangozdur, Karslı değil; bir teknisyen de teknisyen olduğu andan itibaren daha az Alevi’dir. İlk iki nesil gitgide irrasyonel biçimde bu kimlikleri taşımaya devam etse, üçüncü nesil bunu yapamaz olur. Nine “Biz Mardin’liyiz” derken, torun “Ben İstanbulluyum” der.

Evine gelen bir “yabancıyı” paltosundan ötürü yargılayamazsın. Sen kafayı paltoya takarsan, o da takar... Aksine, “Gel hele arkadaş, iki laf edelim” diyerek içeri buyur edersen işler değişir.

Ev, insanların paltoya ihtiyaç duymadan durabileceği sıcak ve güvenli mekân. Kendi evinde hisseden, “Burası benim evim” diyen kişi, ev kapısında paltosunu çıkarır.

Hadi yeni ev arkadaşlarımızla muhabbete.

Konuştukça bir bakmışız, bir palto daha askıya asılıvermiş.

NOT: Yazarımız bu hafta yazamadığı için “Seveceksen Radikal Sev” adlı kitabından bir bölüm paylaştı.