Libya, Yemen, Suriye, Mısır, Filistin’den Doğu Akdeniz ve İhvan’a Ortadoğu’daki hemen her cephede Türkiye ile karşı karşıya gelen BAE petro-dolarların gücüyle Katar’ın misyonunu üstlenmiş durumda

Petro-dolarların gücüyle bölgesel oyun kuruculuğa: Gitti Katar geldi Emirlik

Körfez monarşilerinin yedi emirlikten oluşan ele avuca sığmayan zengin petrol ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), son yıllarda Ortadoğu’da üstlendiği rol ve hemen her cephede Türkiye ile karşı karşıya gelmesiyle dikkat çekiyor. Küçüklüğüne ters orantıyla büyük roller üstlenen Veliaht Prens Muhammed Bin Zayid Al Nahyan’ın liderliğindeki ülke Katar’ın bundan beş yıl öncesine kadar üstlendiği role soyunurken Ortadoğu'da güçlü bir siyasi aktör olmak için attığı adımlarla şimşekleri üzerine çekmiş durumda.

Bölgenin kangrenleşen sorunlarından olan Libya’dan Suriye ve Yemen’e, Mısır’dan Tunus ve Doğu Akldeniz’e, İhvan Hareketi’nden Heyet Tahrir Şam ve diğer radikal İslamcı cihatçılara bütün krizlerde Türkiye ile farklı cephelerde yer alması nedeniyle AKP/Saray yönetiminin öfke kaynağına dönüştü.

Gün geçmiyor ki BAE’yi işaret eden demeçler verilmesin, olumsuz haberler yapılmasın. Bundan 49 yıl önce 1971’de irili ufaklı emirliklerin bir araya getirilmesiyle Arap Yarımadası’nın Basra Körfezi’ne açılan ucunda kurulan BAE artık her kötülüğün merkezi!

Siyasal İslamcı iktidar ve yandaşları hemen her sorunun altında BAE’yi bulurken Emir Muhammed Bin Zayid Al Nahyan Türkiye karşıtı cephenin lideri olarak takdim ediliyor.

Peki neden?

SİYASAL İSLAMCILARIN YOL AYRIMI

Abu Dabi yönetimi, Mısır'da Müslüman Kardeşler iktidarını yıkan Sisi’yi, Libya'da İhvancıların da içinde yer aldığı Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) karşı General Halife Hafter’i, Yemen’de ülkenin güneyini kontrol eden Suudi Arabistan-Ankara destekli Mansur Hadi yönetimine karşı ayrılığı savunan Güney Geçiş Konseyi’ni (GGK) destekliyor.

Ayrışmalar bunlarla da sınırlı değil.

En büyük ayrışma noktası Müslüman Kardeşler (İhvan) konusunda. İhvan’ı Suudilerle birlikte terör listesine alan BAE yönetimi, bu hareketin ana destekçilerinden olan Saray rejimi ile kanlı bıçaklı.

İhvan üzerinden bölgesel oyun kuruculuğa soyunan Erdoğan yönetimi adım attığı her mevzide karşılarında İhvan “düşmanı” Körfez’in bu küçük ama zengin monarşisini görüyor. BAE’nin Muhammed Dahlan üzerinden Filistin sorununa el atması Doğu Akdeniz’deki enerji paylaşımında Mısır-İsrail gibi bölge ülkeleriyle birlikte hareket etmesi Ankara’nın sinir uçlarına dokunuyor.

‘İHVAN YATIRIMI’ KAYBETTİRDİ

Nasıl oldu da Nicolas Sarkozy’nin seçim kampanyasını desteklemekten uluslararası kuruluş ve liderleri fonlamaya kadar küresel ilişkilerde kendisine önemli gedikler açan Katar birden diskalifiye oldu?

Burada da adres Arap Baharı. Ortadoğu’nun bütünsel restorasyonunu amaçlayan Arap Baharı’nın ters tepmesi sürecin yürütücüsü cephede çatlaklara yol açtı. Katar ve Türkiye İhvan’a yatırım yapmaya devam ederken ABD’nin de telkiniyle Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt gibi Körfez Arap Monarşileri Müslüman Kardeşler’i terk ederek diğer “siyasal İslamcılar”a yatırım yapmaya başladı.

Siyasal İslamcıların farklı kanatlarına yapılan “yatırım”la beraber oluşan yeni cepheleşmede iki ülkenin arasındaki makas da açılmaya başladı.

Mısır ve Tunus’taki İhvan deneyiminden ağzı yanan Amerikan emperyalizminin bölgenin eski aktörlerine dönerek iş tutmasının ardından İhvan’a yatırım yapan Katar ve Türkiye bölgesel politikalarda yalnızlaştı. İhvan’a karşı cepheden tavır alan BAE’nin bu süreçte önü açıldı. Suudi Arabistan’ın Yemen savaşına boğulması, saray entrikalarıyla cebelleşmesi nedeniyle BAE için aranan fırsat elde edilmiş oldu.

ABD TAŞERONLUĞUNDA YARIŞ

Emirlik, esasında ABD’nin taşeronluğuna soyunmuş durumda, tıpkı bir zamanlar AKP iktidarının yaptığı gibi. Libya’da, Suriye’de, Mısır’da, İran ve Körfez’de ABD adına iş kovalayan Abu Dabi yönetimi zenginliğin verdiği güçle de bölgesel birçok meseleyi domine edebiliyor. Sırtını dayadığı ABD ile birlikte kimi zaman oyunlar kurarken kimi zaman da kurulan oyunları da bozmaya çalışıyor.

Abu Dabi merkezli küçük emirliklerin ABD ve diğer küresel aktörlerle olan iyi ilişkileri gözden kaçmazken Amerikan emperyalizminin bölgesel stratejisi için “cömert sponsor”luğunu da üstlenmekten vazgeçmiyor. ABD’nin geçmişte Katar veya Suudi Arabistan üzerinden hayata geçirdiği politikaların gönüllü militanlığını yapan BAE, ekonomik/siyasi kriz ve Yemen savaşı bataklığındaki Suudiler’e de kafa tutabiliyor.

Veliaht Emir Nahyan bu aralar üç cephede birden koşturuyor. Esad yönetimi ile ilişkileri normalleştirmek için adımlar atarken Libya’da Trablus yönetiminin gitmesi için Tobruk Yönetiminin lideri General Halife Hafter’e her türlü desteği yağdırıyor.

BAE NEYİ HEDEFLİYOR?

Peki, BAE’nin bu ihtirasının arka planında yatan nedir? Emir Bin Zayid Al Nahya “güç zehirlenmesi”nin verdiği şımarıklıkla diğer zengin Arap şeyh ve emirlerinin yaptığını yaparak, parayla nüfuz satın alma derdinde. Bunun için de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın ‘yumuşak karnı’ olan meseleleri kaşıyarak dikkate alınan bölgesel bir güç olmanın arzusunda. Suudi Arabistan’ın dibinde Basra Körfezi’ne sıkışmış küçük bir “emirlik” olarak kalmak yerine uluslararası arenada kendisinden bahsedilen, bölgede sözü dinlenilen bir lider olmanın peşinde Bin Zayid Al Nahya. Bu da hem yeni Osmanlıcıları hem de bölgedeki diğer siyasal islamcıların tepkisini çekiyor.