Davutoğlu’nun Gelecek Partisi, Sovyet sanatçısı Knipper’in 4. Senfonisi’nden Efkan Şeşen - Grup Yorum’un da seslendirdiği Kazak Atlıları/Polyuşka Polye’yi fon müziği yaparak sahne aldı. Daha önce de AKP gençleri Gün Doğdu Hep Uyandık marşını söylemişlerdi.

Geçen hafta “kelimelerimizi de çalıyorlar” diye yazmıştım ki daha mürekkebi kurumadan, ertesi gün, CB “Özellikle birçok ülkede hala emperyalizmin o hâkim ruhunu görüyoruz, bundan kurtulmamız lazım” deyiverdi. Ocak ayında bir konuşmasında “Bu kapitalizm nelere muktedir” dedikten sonra Haziran ayında ise “Cumhurbaşkanı’nı bira içmeye, Mozart dinlemeye zorlamak faşistliğin dik alasıdır” dememiş miydi? Demişti.

Emperyalizmmiş. Kapitalizmmiş. Faşizmmiş.

O halde tekrar hatırlamak ve hatırlatmak lazım:

Kapitalizm nedir?

Kapitalizm üretim araçlarına sahip olan sermaye sınıfının (kapitalistin, burjuvazinin) kâr ederek başkalarının aleyhine zenginleşebilmesi uğruna ucuz hammadde ve ucuz işgücüne ihtiyaç duyması ve dolayısıyla tüm gezegeni sadece kendisi için yaşanılabilir kılabilmek amacıyla emekçileri ve doğayı sömürmesidir. Devran dönmüş ve kapitalist sistem sermayeyi tekellerinde toplayan tekelci kapitalistlerin hizmetine girmiştir.

Emperyalizm nedir?

Emperyalizm tekelci kapitalizmdir. Tarihsel sömürgeciliğin tekelci kapitalistler eliyle yaygınlaştırılması, tüm dünya pazarlarının, hammadde kaynaklarının siyasi ve ekonomik ve coğrafi olarak hâkimiyet altına alınmasıdır. Tekelci birlikler (büyük şirketler ve onların devletleri) sermaye ihracıyla ve işgallerle dünyayı aralarında paylaşmaya girişmişler, bu paylaşımda anlaşamadıklarında savaşlar, hatta dünya savaşları çıkarmaktan geri kalmamışlardır. Günümüzde emperyalizme fiyakalı bir ad bulunmuş ve küreselleşme denilmiştir. Hammadde ve enerji deposu Ortadoğu ise emperyalizmin yağma ve savaş arenasıdır. Türkiye’nin rolü de emperyalizmin taşeronluğudur.

Faşizm nedir?

Faşizmin, tarihsel olarak ilk kez tekelci sermayenin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü olarak burjuva demokrasilerin beşiği Avrupa’da ortaya çıkması rastlantı değildir. Çünkü burjuva demokrasisi de özünde burjuvalar için demokrasi, emekçiler için diktatörlüktür. Sadece göçmen ‘tehlikesi’ bile burjuva demokrasilerinin nasıl faşizan hale bürünebileceğini göstermektedir. Türkiye’de faşizm önceleri Türk milliyetçiliği, ırkçılığı üzerinden kitleselleştirilmeye çalışılmış, sonraları bir 12 Eylül icadı olarak Türk-İslam senteziyle muhkem hale getirilmiştir. Devlette kurumlaşmış olan ve devletin sahibi kimse onun sopası olan faşizm, günümüz Türkiye’sinde sınıfsal içeriği bakımından şimdi İslami sermayenin de öne çıktığı bir oligarşinin terör ve demagojisiyle karakterize edilmektedir.

Bu köşenin müdavimleri ‘kontrpolitika’ diye bir şeyden pek sık söz ettiğimi bilir. Kontrgerilla madalyonunun öbür yüzü olan kontrpolitika ile yeri geliyor, muhalif bir hareketmiş, mağdurmuş gibi davranıyor, bu yetmeyince muhalefetin taleplerini, kavramlarını, şarkılarını da sahiplenmiş gibi davranıyorlar. Maksat, kontrgerillanın etkisizleştirdiği sol muhalefeti, kontrpolitika ile ehlileştirmek, sol muhalefetin şarkılarını ve kavramlarını elinden alarak, iktidara karşı muhalefeti talepsizleştirmek. Şimdi de kontrpolitikacı AKP’ye kontrpolitikacı Gelecek Parti, Gül-Babacan partisi muhalefet (!) edecekmiş öyle mi?

Yok öyle yağma! Şarkılarımız daha gür sesle söyleyeceğiz, kavramlarımızı daha vurgulu kullanacağız. Çünkü devrimcilik, dağarcığındaki kapitalizm, emperyalizm, faşizm gibi kavramların asıl içeriklerini bilmek, bilmezmiş gibi yapamamak ve bu kavramların ifade ettiği olguları ve şahısları ve sınıfları tarihin çöplüğüne atmaktan ve elbette Polyuşka Polye’den de vazgeçmemektir.