Baştan söyleyim; bu yazıyı referandum oylamasının başladığı saatlerde kaleme aldım. Yani sonucu bilmeden. Alınan gücenen olmasın. Referandumunuzu yaptınız, oyunuzu verdiniz, kesin sevinenler de oldu istediği sonuç çıkmayıp üzülenler de. Bir tür kumar gibi yani. Zar atmaktan daha beter bir kumar. Çünkü sadece iki opsiyon vardı. Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana hiç referandum yapılmamış olmasını Hitler’in referandumları pek muteber görmesinden kaynaklandığını ileri sürenler var. Utanç verici kısa bir geçmişe atıfta bulunduğu için bunun doğruluğunu sınamak zor. Ancak genel olarak demokratlığı pek sindirememiş kişi ve grupların referandumları kullanma eğiliminde oldukları söylenebilir.

Oy veren bu referandumda taraf olup çaba sarfedenlerin daha yakından takip etmiş olabileceği gibi Meclis’te çözülemeyen bir mesele referanduma gitti. Yani halkın temsilcilerinin uzun uzun tartışıp defalarca oylayıp kurallar çerçevesinde reddettiği bir kanun teklifi referanduma sunuldu. Yani Latince kökeni itibariyle karar seçmene geri götürüldü.

Meclisler genel olarak anayasal değişiklik addedilen yani sistemin, toplumun işleyiş kurallarını temelden değiştirecek meselelerde nitelikli çoğunluk ararlar. Bu da vekillerin üçte ikisi, dörtte üçü, beşte üçü ve benzeri sayısal kurallarla ölçülür.

Bu referandumda 18 maddelik bir anayasal değişiklik için oy verildi. Teklif metnini kaçınız okudu bilmiyorum ama okumakla bitmeyecek kadar uzun bir metin: 4 000 kelime. Yani ciddi bir hakemli dergide yayınlansa doçent yapar maazallah. Sorun, bu kadar uzun olması da değil. Meclis’te haftalarca madde madde tartışılmış. Her madde, iktidar partisinin kendi vekilleri üzerine yoğun baskısına karşın değişik sayılarda destek almış. Ancak sonuç itibariyle nitelikli çoğunluğu sağlayamadığı için sizin önünüze gelmiş. Genelde bu tür referandumları tercih edenler yüzde 50’nin az üzerinde bir çoğunluk desteğini alacağından emin olan ama maalesef demokrat olmayanlardır. Zaten bunlar demokrasinin plebisiter bir tiranlık olduğunu zannederler. Bunlara göre yüzde 51’i bulan geri kalan yüzde 49’u umursamak zorunda değildir. Meclis’te nitelikli çoğunluğu da sadece kendi koltuklarını korumak için isterler. Kenan Evren’in kendine dokunulmazlık zırhı vermesi de, başka sultanların tahttan indirilmesi de bu şekilde güvenceye alınır.

Önerilerin bir kısmını benimseseniz bile hepsini onaylamanız mümkün değil. Zurnanın zırt dediği yer de burası. Benzer bir seçimi hayır demenin neredeyse suç sayıldığı 1982 Anayasası oylamasında gördük. Anayasa’nın bilmem kaç maddesi ve Kenan Evren’in fantazilerine hep birlikte evet denildi.

Azınlıkta olanın hakları, tercihleri ve isteklerini tamamen göz ardı etmemeyi hedefleyen demokratik sistemlerde referandumlardan genel olarak kaçınılır. Referandumlar da çok seyrek kullanılır. Kürdistan’ın Irak’tan bağımsızlığı, İskoçya’nın İngiltere’den bağımsızlığı gibi meselelerde gündeme gelir. Bazı ülkeler antidemokratik niteliğinden ötürü referandumları parlamento lehine sınırlamıştır. Örneğin İngiltere’de referandumlar meclis için tavsiye niteliğindedir. Bağlayıcı değildir. Karar meclisteki temsilcilerin uzun çalışmaları ve tartışmalarının sonucuna bırakılmıştır.

Referandumların doğrudan demokrasi sayıldığı durumlar oldukça seyrektir. Bazı ülkelerde yüzlerce referandum yapılır ama sistem böyle kurulduğu ve her şey halka sorulduğu içindir. Bu sistemlerde seçilme yaşı, vekil sayısı, dokunulmazlıklar, otoban geçiş ücreti, dünyanın çapı, Ay’ın Jüpiter’e uzaklığı vesair her şey torbaya doldurulup referanduma sunulmaz. Bunları anca demokrasi düşmanları düşünür ve yapar. Buralardan toplumsal barış ve birbirine saygılı yaşam çıkmaz.

Batı’nın teknolojisini alın, ahlakını da alın demek bana düşmez ama bin yıllık İngitere’de sadece 3 tane ulusal referandum yapıldığını ve bunların hepsinin Avrupa Birliği üyeliğine dair olduğunu hatırlatmakta fayda var. Her birinde tek bir soru ve tek bir konu vardı karar verilecek. Buna rağmen referandum tarafları kampanyalarında çok da sıkılmadan yalanlara ve gerçek dışı iddialara dayalı ifadeler kullandılar. İngiltere görece insanların okuduğu, düşündüğü, tartıştığı ve seçimlerinde kabile gibi değil ekseriyetle politika tercihlerine göre oy verilen bir ülke. Bunun böyle olmadığı, tercihlerin siyaset üzerine değil adayların veya tarafların ‘bizden’ ya da ‘değil’ şeklinde yapıldığı, kabile siyasetinin yaygın olduğu ülkelerde neyin referandumunun yapıldığını da varın siz düşünün.

İyi haftalar ve bol şanslar.