İktidarın Türkiye’ye ‘yeni bir hikâye’ sunma imkânı kalmadığını bilmeyen yok. Geleceğe dair olumlu bir sinyal bekleyen ancak hamasetten başka bir şey bulamayan AKP’nin genç ve kentli seçmeni bir süredir yeni arayışların içinde. Ayakta kalmak için müteahhit oligarşisine, yandaş patronlara, ittifakın irili ufaklı ortaklarına kıyak üstüne kıyak yapan AKP’nin öncelik sıralamasında ne gençler ne de emekçiler kendilerine yer bulabiliyor. Bütçe görüşmelerinde atanmış bakanların ve onları cansiperane savunan AKP’li vekillerin tavrı bunu bir kez daha teyit etmiş oldu. İktidar sofraları dolup taşarken karnını kuru ekmekle doyuranı tok sayanlar tarihe Saray rejiminin alameti farikası olarak geçtiler. İleride isimlerini kimse anımsamayacak ama muhtemelen sarf ettikleri sözler okuyanlara iktidarın son demlerini hatırlatacak.

Erdoğan, şayet tabana yeniyi/daha iyisini vaat edemiyorsak ‘sahip olduklarını’ korumanın sözünü veririz diye düşünüyor olmalı. Nitekim muhalefetin iktidara gelmesi durumunda AKP’yi kapatacaklarını, partili iş adamlarının mallarına el koyacaklarını, yandaş medyanın kapısına kilit vuracaklarını iddia ediyor. Böylece safları sıkılaştırma ve iktidar etrafında kenetlenmeyi yalnız AKP’liler için değil AKP ile iş tutmuşlar için de bir zorunluluk olarak gösterme telaşındalar. Onlar da korksun, taraf değiştirmesin istiyorlar. Eskiden biz gidersek din, iman gider diyorlardı, şimdiler biz gidersek mevki, makam, şan, şöhret gider diyorlar. İlki safsataydı ancak ikincisinde haklılık payı olmalı. Bugün kendine iktidar yolu çizen bir siyasal güç yolsuzluğun, liyakatsizliğin, rantın hesabını soracağını tüm yurttaşlara hissettirmeli. Aksi durumda iktidar değişikliğinin ne manası var.

Mesela sahte lise diplomasıyla CB başdanışmanlığı, Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcılığı yapan eski sporcu Saray rejiminin bekasını kendi bekası olarak görüyordur. Bol sıfırlı maaşının ve bitmek bilmeyen ‘sıfatlarının’ sarhoşluğundadır. Onun gibi yüzlercesi, örneğin sırf mahdumun imam hatip lisesinden yakın arkadaşı olduğu için bürokrasinin tepesinde olanlar da aynı hülya içerisindedir. Bütün bunlar ‘normaldir’ de birileri biz iktidara gelince bunları tek tek araştırırız, gereğini yaparız derse mi ‘anormaldir’?

İktidarın en gerici hislerine tercüman olup akademide kürsü sahibi olanlar olası bir iktidar değişikliğinden korkuyordur. Kendilerinin nasıl yükseldiği sorgulanır, ‘prestijleri’ kaybolur, abone oldukları TV ekranlarına çıkamazlar diye kara kara düşünüyorlardır. Belki aralarında elimizdeki fırsatı kaybetmeden içimizdeki zehri ortaya saçalım diye düşünenler de vardır. Ya da en radikal lafı ben söyleyeyim daha üst bir makama beni atarlar diye umanlar mevcuttur. O yüzden mesleki mevcudiyetlerinin nedeni olan öğrencilerin zar zor barındıkları yerleri ‘fuhuş evlerine’ benzetmekte beis görmüyor olabilirler. Bütün bunlar ‘normaldir’ de akademiyi yeniden özgür, bilimsel, liyakat esaslı bir kurum haline getireceğiz diyenler mi ‘anormaldir’?

Diyanet İşleri’ne seslenip Yılmaz Özdil’in, Cüneyt Akman’ın cenazeleri camilere sokulmasın diyenler, muhaliflere gazete köşelerinden, sosyal medyadan tehdit ve küfür yağdıranlar, komşularının ölüm listesi ile gezinenler, ana muhalefet partisine tehdit mektubu gönderip sonra yurt gezisine çıkanlar ‘normaldir’ de bütün bunların hesabının sorulmasının istenmesi mi ‘anormaldir’?

İş bulma kurumu olarak AKP parti örgütünü adres verenler utanmayacak ama hakkını arayan işçi utanacak. Vergi borcu bir gecede silinen patron gülecek ama asgari ücrete mahkûm olan çalışan gözyaşı dökecek. Öğrencileri fuhuş evine yakıştıranın yüzü kızarmayacak ama burs ve krediyle okumaya çalışan öğrenci mahcup olacak. Diyanet ile fetva yarışına girip cennet bekçiliğine özenenlerin sırtı okşanacak, dini siyasete alet etmeyin diyenler taşa tutulacak, öyle mi?

Ne Sofuoğlular ve Sifiller ne de Yerlikayalar istisnadır. Onlar rejimin vasatıdır. O vasat ile mücadele etmeden yeni bir hikâye yazmak da mümkün değildir.

Bugün muhalefetin tüm bileşenleri çıkıp topluma bir söz vermelidir. Bizim partisi ne olursa olsun işini dürüst yapan, makamının hakkını veren, ekmeğinin peşinde olanla bir derdimiz yok, ancak devr-i sabık yaratmama adına yolsuzlukların, haksızlıkların üzerine gitmekten geri durmayacağız demelidir. Söylemekle de kalmamalıdır, bu rezaletlerin tekrar etmeyeceği bir sistemin nasıl kurulacağını yurttaşlara göstermelidir. Bunun için de halkın tepkisini örgütlemelidir.