Efendim, bu hafta bir kitap tanıtımı yapacağım. Kitap dediysem aslında kitap görünüşlü bir kutu! Kutuyu evirdim çevirdim, jelatinini açtım. “Reklamcı Nedir?” Yazan İlyas Başsoy, çizen Emrah Ablak...

Efendim, bu hafta bir kitap tanıtımı yapacağım. Kitap dediysem aslında kitap görünüşlü bir kutu! Kutuyu evirdim çevirdim, jelatinini açtım. “Reklamcı Nedir?” Yazan İlyas Başsoy, çizen Emrah Ablak. Yani bir nevi çizgi hikâye denebilir; çizimler ve espriler de harika, kapağında şişko bir iblis var… Literatür yayınlarından…Henüz kutunun içine bakmadan zaten kararımı vermiş; siyasi tartışmalar doludizgin giderken, bari bir ‘reklam arası’ vereyim, demiştim. Böylece ben de bir haftalığına ‘liberal’  takılabilirdim. Reklamcılık, malum, liberal düzenin, serbest piyasanın en önemli silahı… Hem yakında yerel seçimler var… Çoğu partinin sloganlarını bu reklamcılar bulacak, propaganda metinlerini yazacaklar, afişlerini pankartlarını yapacaklar, değil mi?

Kutunun içinde, kitap sayfası boyutunda katlanmış 5 büyük poster vardı. Okuması epey kolay, alt tarafı beş yapraklık bir kitap… Fesuphanallah! Fiyatı da Migros’taki şeyler gibi; hani on lira demezler de dokuz lira doksan kuruş derler, bu da böyle… Kitabın ilk baskısı 10 bin adet yapılmış ve hemen bitmiş.  Yani belli ki zaplanmadan okunmuş...

Kutu-kitap aslında “Açtırma kutuyu söyletme kötüyü!” hicranıyla kaleme alınmış. İlyas Başsoy bunu “komik ve dehşetli bir masumiyeti kaybediş öyküsü” diye izah ediyor. Tüm masumiyetleriyle bu mesleği tercih eden gencecik insanları, başlarına gelecekler konusunda uyarıyor… Önsözünde Orhan Pamuk’la konuştuğunu dahi iddia ediyor! Reklamcı olmadan önce yazar olmaya kararlıymış. Bir hikâye kitabı yazmış, onu da bu yüzden aramış. Sonuçta Pamuk bu kitabı hakikaten okumuş mu, yoksa İlyas bizi mi işletiyor bilemem. Orhan Pamuk’a şöyle demiş: “Ben akıllıyım ve iyiyim... Ama iş güç derken aptal ve kötü olacağım. ... Muhtemelen reklamcı olacağım. Bu reklamcılığı da yaptım mı en iyisi olmalıyım… Tıpkı hünerli fahişeler gibi paramı ödeyenlere mükemmel zevkler yaşatmalıyım… Orhan Bey, …bir fahişe olmak istemiyorum.”

Hınzırlık zaten kitabın ismiyle başlıyor: Gramer kurallarına göre “Reklamcı kimdir?” diye sorulması  gereken soru, “Reklamcı nedir?” diye sorulmuş, reklamcının bir özne değil başka bir ‘şey’ olduğu baştan ilan edilmiş. Peki ne? İblis mi? Valla İlyas, bunların cevabını bir bir sıralıyor. Kendini kitap zanneden bu manyak kutunun içindeki anlatımını da  gayet hergele bir üslupla ve bilgisayar oyunu kurgusuyla sürdürmüş. Hikâyesini  5 level’da (aşamada) anlatıyor. Bu arada her level’ın bir adı var: futura, impact, helvetica, gill sans ve times new roman… Önce ne bileyim, bunları matraklık olsun diye koymuş sandım… Sonra birden jeton düştü. Yahu bunlar ‘harf fontları’ yani yazı karakterleriydi işte…  Hımmm dedim, İlyas reklamcılığa soyunanların karşılaştıkları her aşamada ‘karakterlerindeki değişikliği’ vurguluyor! Kendimi kutladım. Peki ama bunların anlamı neydi? İşin içinden çıkamayınca, internetteki ‘ekşi sözlük’e bakmak zorunlu hale geldi. Mesela ‘helvetica’ ile simgelenen üçüncü level’da artık reklamcı olunmuştur. Reklamcılar zaten bu fontu pek severmiş, her türlü tasarımda işlerine yararmış. Her bilgisayar oyununda olduğu üzere bu matrak kitap da ‘game over’ diye bitiyor. Yani oyun bitti. Finalde, reklamcı artık aynada kendini göremiyor; bilinen bir tevatürdür,  sadece iblisler aynada görülmezmiş!

Yahu tamam, bu hafta siyaset yazmayayım dedim ama… Laf reklamdan açılmışken aklıma ‘çokomilk’ reklamı geldi. Hani bir herif vardı, gördüğü her şeyi ‘çokomilk’ sanıyordu. Ben de öyle mi oldum ne! Hangi konuda konuşsam şu ‘liberaller’ hiç aklımdan çıkmıyor. Ki bunların bir kısmı meslekten reklamcı, reklam metni yazarları… Bilinen geyiktir, “eski solcular reklamcı olur” denir. Şimdi bu reklamcılar da dönüp bu kez liberal solcu olarak siyaset sahnesinde endam göstermiyorlar mı? Farklı bir bağlamda İlyas, reklamcılık hakkında şöyle diyor: “Reklam fikrinden çok daha değerli olan fikirler, ‘bu fikri nasıl yok ederim, rakiplerimi nasıl etkisiz hale getiririm, fikrimi nasıl satarım?’ gibi ana başlıklarda toplanırlar.”  “Reklam fikirleri için hazırlanan bir kalite onay belgesi yoktur.” Yani bu sözleri okuyunca aklıma başka kimler gelsin ki? Mesela merak ediyorum, hem soyadı Mahçupyan olup hem de ironik bir şekilde mahcubiyet bir yana pişkinliğin daniskasının temsilcisi olan arkadaş, ‘aynaya baktığında’ kendisini görebiliyor mu?

Aman canım neyse; hâlâ devrimci ve solcu olduğunu bildiğim ‘bizim İlyas’ neo-liberalizmin reklamcılığını teşhir etmiş, eline sağlık; bu yazıyı da kitabının bir nevi ‘reklamı’ olsun diye yazdım: Mutlaka okuyun, hem siyasete bir reklam arası verin, hem de siyaseti perde arkasından yönlendiren reklamcıları tanıyın, iyi gelir…