Dün Merkez Bankası (MB) kısa vadeli dış borç istatistiklerinin yayınladı. Yeni bir gelişme değil. Bu veriler düzenli olarak yayınlanıyor. Ancak dün açıklanan verilerde bir farklılık bulunuyor. MB hesaplamalarda “revizyona” gitmiş. Diğer bir ifade ile daha önce yapmış olduğu hesaplamalardan vazgeçmiş ve yeni bir yöntem kullanmış. Peki bu revizyon sonunda ne mi oldu? Veriler “iyileşti.” Meğer bizim kısa vadeli dış borcumuz MB’nin daha önce söylediği kadar yüksek değilmiş. Mayıs’ta 189 milyar dolar olduğunu söyledikleri kısa vadeli dış borç Haziran’da yaklaşık 165 milyara dolara “indi.” Oh! Bir rahatlama geldi ki sormayın. Hele kurların bu kadar yüksek olduğu ve yüksek seyredeceği beklentilerinin bu kadar güçlü olduğu bir dönemde kısa vadeli dış borcumuzun, hesaplama yönetimini değiştirerek de olsa, düşmesi iyi bir şey. Yoksa niye hesaplama yönetimini değiştirsinler ki?

“Revizyon” AKP ekonomi yönetimin sık kullandığı “göstergeleri iyileştirme” yöntemlerinden birisi haline geldi. Bunun örneklerini geçmişte de yaşadık.

İlk ve önemli revizyon milli gelir hesaplama yönteminde yapıldı. Yapılan bu revizyon ile daha önce cari fiyatlarla 576.3 milyar TL olarak açıklanan 2006 yılı gayri safi yurtiçi hasılası 758.3 milyar TL olarak ilan edildi. Yapılan hesaplamayla kişi başına milli gelir 2 bin 20 dolar arttı. Böylece kişi başına düşen gelir 5 bin 480 dolardan, 7 bin 500 dolara çıktı. Diğer bir ifade ile hesaplama yönetimini değiştirerek bir gecede kişi başına düşen milli gelirimiz yaklaşık yüzde 37 artmış oldu. Fena değil. Öyle istihdam artışı filan gibi zor işlerle uğraşmaya gerek yok. Bir hesaplama yöntemi değişikliği ile cebinizdeki paranın arttığını söylediler. Tamam, siz bu artışı cüzdanınızda görememiş olabilirsiniz. Ama sizin yapmanız gereken cüzdanınızdaki para miktarına değil koskoca kurumların söylediklerine itibar etmektir.

Bu yetmedi 2016 yılında, Avrupa Birliği ile uyumlu olacak diye, milli gelir hesaplama yöntemi yeniden değiştirildi. Bu değişiklik geriye doğru sadece 2009 yılı sonrası verilere uygulandı ve denildi ki aslında 2012-2016 yılları arsındaki büyüme hızımız daha yüksekmiş, ancak biz bunu yeni fark ettik. Olsun hızlı büyümek iyidir çünkü büyüyen ekonomi istihdam artışına yol açar, işsiz sayısı azalır, bunun anlamı da artan refah demektir. Ama istihdam verilerine baktığınızda büyümenin “aslında daha yüksek olduğunu” söyledikleri dönemde işsizlik oranları da artmış. İşsiz oranımız artmış ama olsun, biz daha hızlı büyümüşüz ya! Zaten önemli olan da büyümek değil midir? İstihdam filan tali veriler.

ŞAHLANAN EKONOMİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir açılışta yaptığı konuşmada “Türkiye atılım ve şahlanış dönemine girdi” dedi. İktidarının 20. Yılında da olsa “şahlanmaya” başlamak güzel. Yakında açıklanacak olan 2021 yılı 2. Çeyrek büyüme rakamlarının yüksek geleceği beklentisi ile bu açıklamanın yapıldığını tahmin ediyorum. Evet, 2. Çeyrek büyüme rakamları yüksek gelecek çünkü karşılaştırdığımız dönem geçen yılın Nisan, Mayıs, Haziran ayları. Salgın nedeniyle her tür aktivitenin neredeyse durma noktasına geldiği bir dönem. O dönem ile bu yılki aynı dönemi karşılaştırınca da şahlandığınız hissine kapılabilirsiniz. Ama bu büyümenin vatandaşın refahına katkısı nedir sorusunun yanıtı ne olacak? Haziran verilerinde resmi işsizlik oranının düşük olmasına bakmayın. Temmuz’dan itibaren kaldırılan “işten çıkarma yasağı” ile birlikte resmi oranlar bile daha yüksek çıkacaktır.

İnsanlar iş bulamazken, çalışanlar aldıkları düşük ücretler ve artan enflasyon ile hızla yoksullaşırken, çiftçiler artan üretim maliyetlerini karşılayamadıkları için ciddi ekonomik sorunlar yaşarken şu soruyu sormak gerekiyor: şahlanan ekonomiden kim fayda sağlıyor?