Sağ sağı besler, kaybeden kardeşlik olur

Sağ sağı, milliyetçilik milliyetçiliği, şiddet şiddeti besler. Ankara ve Amsterdam arasındaki siyasi kriz bu “siyaset kanunu”nu bir kez daha gösterdi. Her iki ülkedeki 'sağ-muhafazakâr kafa'nın karşılıklı olarak el yükselterek tırmandırdığı krizin arka planında da bu gerçeklik var. Krizin her iki tarafındaki sağcılar -hem bu yakadaki İslamcı muhafazakârlar hem de karşı yakadaki Hristiyan muhafazakârlar- bu gerçekliğin pekâlâ farkında.

İktidar partisine mensup siyasetçilerin, bakanların Almanya, Hollanda, Avusturya, Danimarka, İsveç gibi ülkelerde yapmayı arzu ettikleri mitinglere izin verilmemesiyle nükseden son siyasi kriz bu “kanun”un bir sağlaması oldu. “Kontrollü kriz” her iki ülkedeki sağcıları da karşılıklı olarak besledi.

Her iki taraftaki sağcı da krizden nemalıyor
AKP yetkililerinin gerginliğin had safhada olduğu saatlerde "krizin oy oranlarını iki puan artırdığını" deklare etmesi bu durumun en açık itirafı oldu. Benzer şekilde Çarşamba günü yani yarın sandığa gidilecek olan Hollanda’da da aşırı sağcı Özgürlükler Partisi dâhil olmak üzere sağ partiler bu durumdan fazlasıyla nemalandı.

Sağcılar her zaman her yerde olduğu gibi birbirlerinin değirmenine su taşıyor. Hollanda'da sokağa çıkanların üzerine köpeklerle saldırılması milliyetçiliği köpürterek nasıl neo Osmanlıcıların ağzının suyunu akıttıysa, Hollanda elçilik binasındaki bayrağın indirilmesi, meydanlarda portakalların bıçaklanması, temsilciliklerin önünde tekbirler getirilmesi de Geert Wilders gibi aşırı sağcıların ağzını kulaklarına getiriyor.

•••

Sağ düşünce yapısı gereği düşmanlıktan, ötekileştirmeden, biz/onlar, dost/düşman ayrıştırmasından beslenir. Hitler'in akıl hocası, Nazi hukukçusu filozof, siyaset kuramcısı Carl Schmitt’e göre bütün siyasetin temelini bu dost/düşman ilişkisi oluşturur. Hem Türkiye’deki sağcıların hem de Avrupa’dakilerin siyaset yapma bağlamında Schmitt’in düşüncelerini kendilerine referans aldıklarından bahsedilebilir. Düşmanlar dönemsel olarak değişiyor, ama düşman ihtiyacı ve icadı değişmiyor. Sürekli yeni düşmanlar bulunabiliyor ya da icat ediliyor.

Erdoğan'ın Avusturya, Almanya ve Hollanda'yı Nazilere benzetmesi, kutuplaşmayı artırmayı hedefleyen hesaplanmış bir adımdı. Hollanda'nın tepkisi de Erdoğan'ın işine yaradı. Erdoğan ve AKP'nin stratejisi şimdilik tuttu. Krizin bir diğer kazananı ise Wilders oldu. Protestolar ve polisle göstericiler arasında çıkan çatışmalar kendisinin göç karşıtı söylemine hizmet etti. Bu iki popülist sağcı figürün kendi çıkarları için birbirlerini kullanmasını izlemek düşündürücü.

Benzer şekilde liberal-muhafazakâr Hollanda Başbakanı Mark Rutte de seçime birkaç gün kala aşırı sağcı Geert Wilders'e olan desteği dağıtmayı hedefliyordu. İki siyasetçinin partileri başa baş bir yarış içinde. Ankara’ya dişini göstermek isteyen Rutte, bu hamlesiyle Wilders'ten oy kapma yarışına girdi.

İngiliz, Alman, Fransız, İsviçre basını da iki gündür krizin kazananlarının Wilders ve Erdoğan olduğunun altını çiziyor.
Der Spiegel “Bu tartışma hem iki baş aktöre hem de saçını Mozart gibi kestiren radikale yarayacak. Erdoğan, kötü niyetli dış güçlere kafa tutan güçlü adammış gibi yapacak. Hollanda Başbakanı Rutte de ülkesini koruyan ve tehdide boyun eğmeyen güçlü adam rolünde. Peki, ya İslam düşmanı Wilders? O da Rotterdam sokaklarında ortalığı birbirine katan yabancı kökenli güruhun görüntülerini kendi çıkarları için kullanıp, Müslümanlara yönelik nefreti tetikleme çabalarına devam edecek” diye yazdı.

•••

Göçmen karşıtı ve ırkçılığa varan söylemler, Avrupa'daki merkez sağ partileri zorladığı gibi ortaya çıkan durum, Türkiye’de sağın beslenmesine de yol açıyor. Referandum kampanyasının fiilen başlaması üzerine yaşananlar AKP’nin ‘Evet’ oylarını artırmak için bilinçli bir taktik izlediğini gösteriyor. Oylarını artırmak için Türkiye içinde aradığı ‘düşman’ı bulamayan iktidar, aşırı sağın yükselişinin yarattığı politik atmosferden de güç alarak istediğini Avrupa’da buldu.

Hollanda'da seçim Avrupa'da yükselen aşırı sağcı popülizmin bu yılki ilk testi olacak. Tartışmalı figür Wilders'in liderliğinde yabancı düşmanı Özgürlük Partisi'nin seçimi birinci sırada bitirmesi sürpriz olmayacak! Hollanda’dan bir ay sonra bu kez hemen yanı başındaki Fransa’da seçime gidilecek. 23 Nisan ve 7 Mayıs’taki iki turlu seçimde Marine Le Pen liderliğindeki aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin iktidarı zorlaması bekleniyor. Eylül ayında ise Almanya sandık başına gidecek.

Kamuoyu araştırmaları Almanların yüzde 81’inin Merkel hükümetinin Erdoğan rejimine karşı çok fazla alttan aldığını düşündüğünü ortaya koyuyor. Burası oldukça düşündürücü. Savaş olmasa bile kriz çıkarırsanız yurt içindeki milliyetçi oyları konsolide etmiş olursunuz. Hollanda meselesi budur!

Sağcılar kazanırken kaybeden kim?
Krizin her iki tarafındaki muhafazakar-sağ aklın yarattığı bu krizlerden kaybeden halklar, toplumlar, ülkeler olur. Siyasal iktidarın bu irrasyonel dış politikasının faturasını da Avrupa’daki Türkiyeliler/göçmenler ödeyecek. Son krizin de faturasını da en çok Hollanda'daki Türkiyelilere çıkacaktır. Popülizm ve ırkçılık nihayetinde, oynadığı tribün ahalisine hasar verir her zaman. İster Hollanda'da, ister Türkiye'de. AKP'nin çıkardığı gerginlik Hollanda'da ırkçı-popülist Wilders'lerin oyunu artıracak, maliyeti Hollanda'daki Türkiye'lilere kesilecek.

Tüm insanlık için dünyanın bu sağ zihniyetten kurtulması gerekiyor. Hollandalıların 15 Mart’taki genel seçimlerde, bizlerin ise 16 Nisan’daki referandum oylamasında buradaki sağcılardan kurtulmamız şart.