Ağlama.
Yüreğine saplansa da soğuk çelik,
Teninde süzülse de son damla kan,
Ağlama!
Bir tebessüm utandırabilir belki onları.
Evet, gülümse…
Öyle bir gülümse ki, etini delen çelik de titresin utançtan.
Ya da, bir şarkı söyle son kez,
Son notan çınlasın kulaklarında.
Ne olursa olsun ağlama, tamam mı?
Gözyaşları kazanamaz bir savaşı.
Toprak Tılıç

Son zamanların en önemli sorusunu sordu Başbakan:

“Neden sizin çocuklarınız yok bu hendeklerde? Başkalarının çocukları üzerinden onların geleceklerini karartarak yürüttüğünüz bu mücadele mi özyönetim? Sizin canınız değerli de orada hendek kazdırdığınız o gencecik insanların canı ucuz mu? Onları okullar yerine hendeklere götürmenin bedelini ödeyeceksiniz. O gençleri kurtaracak olanlar da bizleriz.”

Soruyu her iki tarafta yer alıp savaş isteyen Türk/Kürt elitlerine değil de, yalnızca HDP’li politikacılara yönelttiği anlaşılıyor. Ama çocuklar üzerinden formüle edilince tüm yurttaşların şu soruyu sorma hakkı doğmuştur:

“Sizin çocuklarınız nerede?”

“Neden sizin çocuklarınız ‘terörle mücadele’ için Sur’da çatışmıyor?”


“Sizin mücadeleniz kimin çocuklarının geleceği üzerinden yürüyor?”

Sadece Başbakan’a ve Bakanlar Kurulu mensuplarına da değil bu soru. AKP’de siyaset yapıp şehvetle ölüm rakamlarını telaffuz edenlere: “Sizin çocuklarınız nerede?”.

Özellikle “başkalarının çocukları üzerinden onların geleceklerini karartarak” diye vurguladığınıza göre sizin mücadelenizin, insan kaynağı “sizin çocuklardan” oluşuyor olmalı. “Hepsi bizim evladımız, hepsi bu milletin evladı” falan diye hamaset yapmayın. Kastım doğrudan doğruya sizin çocuklarınız, biyolojik çocuklarınız. Nerede çocuklarınız?

Hani Başbakan’ın sorusundaki “başkalarının çocuklarıyla” çatışan, hendeğin öbür tarafındaki çocukları soruyorum. Yaşamlarını ölüm istatistiğine çevirdiğiniz çocuklardan kaç tanesi sizin çocuğunuz?
Her gün bir yenisini gördüğümüz “şehit evlerinden” kaç tanesi AKP‘li politikacı ya da işadamı evi? Bırakın AKP elitlerini, toplumda ekonomik ya da bürokratik olarak belli bir seviyenin üzerinde olup da çocuğu çatışma bölgesinde olanların oranı nedir ?

Cenazeler niye hep yoksul mahallelere gider? Başsağlığına giden devlet erkânının ayakkabıları çamur olmasın diye mi, yoksa utanmasınlar diye mi asfaltlanır şehit evlerine giden toprak yollar?
Birkaç hafta önce bakanlardan bir tanesi de; “Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığı hiçbir şekilde sona ermeyecektir. Şehitler veriyoruz, belki daha çok vereceğiz ama neticede ülkesi için şehit olan kardeşlerimizin kanları yerde kalmayacaktır. Ve bir ülke şehitleri varsa bayrağını dalgalandırır, millet olma vasfına erişir” demişti.

Bakın daha millet olamamışız, öldükçe millet olma vasfına erişecekmişiz! Ne kadar çok yoksul kanı, o kadar çok millet! İç barışını sağlamış, dağlarında ve kentlerinde gençleri ölmeyen ülkelere çok yazık! Zavallılar millet bile olamamışlar daha!

Bu terörle mücadele ne menem bir şey ki yoksul çocuklar mücadele edip ölürken, onları ölüme süren politikacıların ve varsılların çocukları semirip servetlerine servet katıyor.
Kazananı olmayan/olmayacak bir savaş gün geçtikçe derinleşiyor. Mevzii, geçici sonuçlar ne olursa olsun akan kan, hendeklerden daha büyük ve derin bir engeli adım adım inşa ediyor toplumda. Yoksul çocuklarının yaşamı üzerinden üretilen şehitlik/ölüm övgüsü, hendeklerin her iki tarafında düşmanlık üretiyor.

Bizleri ve çocuklarımızı ölmeye, öldürmeye çağıran herkese bu soruyu soralım:

Sizin çocuklarınız nerede?