Suriye iç savaşı bir ‘vekâlet savaşı’nın zaman içerisinde nasıl da açık bir paylaşım, egemenlik ve nüfuz savaşına dönüştürüldüğünün seyrini anlamak açısından adeta bir laboratuvar. Rejim değiştirme hülyasıyla fitili ateşlenen yüz binlerce kişinin yaşamına mal olan savaş Suriye’de yaşanıyor ancak pazarlıklar Riyad, Tahran, Moskova, Washington, Viyana gibi başkentlerin yanı sıra Cenevre, Astana, Soçi’de yapılıyor.

İdlib özelinde son günlerde artan askeri ve diplomatik trafik bu paylaşım/nüfuz savaşını bir kez daha gözler önüne serdi. ABD ve Fransa gibi Batılı müttefikleri radikal İslamcı grupların elindeki son kale olan İdlib’e yönelik harekâtı engellemek için seferber olurken, “garantör ülkeler” Rusya, İran ve Türkiye bugünkü Tahran Zirvesi’nde İdlib ve Suriye’yi masaya yatıracak.

ABD, Fransa ve İngiltere üst üste yaptıkları “İdlib’de kimyasal silah kullanılırsa Suriye’yi vurmaya hazırız” tehditleriyle Tahran’daki buluşmaya mesaj göndererek, Batı Suriye’deki mevziyi kaybetmemeye çalışıyorlar.

Zirveden çıkacak olası bir operasyon kararıyla da savaşın ilk perdesi kapanmış olacak. Radikal İslamcı grupların mutlak yenilgisi anlamına gelecek olan İdlib’in cihatçılardan alınmasıyla da, Şam yönetimi ülke topraklarının dörtte üçüne kontrolüne alacak.

Birinci perde aralanacak

Suriye savaşı İdlib’de son bulmayacak, sadece savaşın birinci faslı son bulacak, sonrasında ise ikinci perde aralanacak. Nedir bu ikinci perde? Kürtlerin kontrolündeki bölgelerle, ABD’nin fiili denetimindeki Fırat’ın doğusu ki buralar toplamda ülke topraklarının yüzde 24’ünü teşkil ediyor, sorun olarak varlığını koruyor.

Paylaşım, nüfuz, güç savaşının kanlı bir arenasına dönüştürülen Suriye’de iki kamp karşı karşıya. ABD’nin başını çektiği İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada’dan Körfez Arap ülkelerine kadar uzanan silahlı muhalefeti destekleyen cephenin karşısında, rejimin yanında saf tutan Rusya, İran, Lübnan Hizbullahı ve çok fazla ön plana çıkmak istemese de Çin var.

Suriye bu iki kamp arasında zımni bir paylaşıma tabi tutulmuş durumda. Tahran ve Pekin’i de arkasına alan Rusya, Suriye sahasında ABD’ye istediği oyunu kurdurmuyor. ABD’nin başını çektiği cephe büyük bir yenilgi almak üzere. Kaybetmek üzere oluşunun da verdiği öfkeyle Trump yönetimi, saldırganlığını bir üst boyuta çıkarma hazırlığında.

Saray rejiminin İdlib çıkmazı

Astana süreci kapsamında arabuluculuk misyonu biçilen AKP kendisinden beklenilen sorumluluğu yerine getiremedi. Radikal İslamcı grupların silah bırakarak, müzakere masasına oturtma görevi fiyaskoyla sonuçlandı. YPG/SDG üzerinden ABD ile ÖSO ve türevleri nedeniyle de Rusya ile karşı karşıya gelen AKP hükümeti, iki küresel aktörün kendi aralarındaki sürtüşmeden faydalanma arayışında.

İdlib sonrası pay kapma telaşı

İdlib sonrası Suriye’de yeni bir aşama başlamış olacak. Radikal İslamcı tehlikenin bertaraf edilmesiyle Cenevre ve Astana’da kurulan siyasi müzakere masaları da yeniden tanzim edilecek, paylar/roller yeniden dağıtılacak. Günlerdir “kimyasal saldırı” bahanesiyle Suriye’yi vurmakla tehdit eden ABD, Fransa ve müttefikleriyle “askeri bir hareketlilik işleri daha da mahveder” diyen Türkiye’nin kaygısı da İdlib’in kaybedilmesiyle masadan daha az pay kapacak olmaları.

Suriye’nin yeniden inşa sürecinde pay kapmak isteyen Türkiye, Şam’la masaya oturan Kürtlere özerklik tanınmaması konusunda diretiyor. Afrin ve Cerablus hattındaki askeri varlığın sonlandırılması için yapılan pazarlıklar da doğrudan bununla ilintili.

Tahran zirvesi nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın Suriye’deki savaş sona ermeyecek. ABD ve müttefiklerinin harekete geçirdiği fay hatlarının yol açtığı tektonik kırılmalar istikrarsızlık üretmeyi sürdürecek. Fırat’ın doğusuna yerleşen, burada bölgesel bir takım tasavvurlara girişen ABD emperyalizmi kolay kolay pes etmeyecek gibi. En büyük kırılma da Fırat’ın doğusunda yaşanacak.