Başkanlık sistemi tartışması, savaş atmosferinde yeniden ısıtılıp önümüze kondu. Bu sefer başkanlığa rıza imalatı için hem çok cepheli savaş hem de illere yayılacak ikna turları kullanılacak. Özerklik ve özyönetim tartışılsın dendiğinde bunu ihanet olarak yaftalayan hükümet mahfilleri, başkanlık sistemi söz konusu olunca ‘tartışmanın’ demokrasinin gereği olduğunu söylemeye çoktan başladılar. Daha önce federatif bir yapıyla başkanlık olabilir diyen AKP’li zevatın bir kısmı ise şimdilerde merkeziyetçi devlete sahip çıkarak başkanlık konuşulsun aşamasına geçti. Bu sonucun doğmasında memlekette ve Ortadoğu son bir yılda yaşanan değişimin payı var.

Suudi stepnesi olmak
Erdoğan Suudi Arabistan’a gitmeden önce yaptığı konuşmada merkezi Irak hükümetini ve doğrudan İran’ı hedef aldı ve Esad’ın devrilmesinin gecikmesini İran’ın “mezhepçilik gayesi” ile Suriye’deki rejimi desteklemesine bağladı. Son beş yıllık süreçte tüm dış politikasını Sunni eksenin genişletilmesi üzerine kuran Erdoğan’ın mezhepçilik eleştirisinin ne denli komik olduğunu anlatmak gereksiz elbette. Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyaretini, hem İran ve Rusya konusundaki çıkışları bağlamında hem de bölgede yalnızlaşan AKP hükümetinin arayışları çerçevesinde değerlendirmek mümkün. Saray, Rusya ile gerilen ilişkiler sonrasında enerji gereksinimini karşılamanın yollarından biri olarak İsrail’in yanı sıra Suudi Arabistan’ı da adres olarak belirledi. Dışişleri Bakanının ağzından Suudilerin inisiyatifinde başlatılan “teröre karşı İslami dayanışma girişimini” Türkiye’nin desteklediği ve kurulacak mekanizmaya dahil olacağı açıklandığında, Suudilerin AKP’den beklentisi kısmen karşılanmıştı. Sunni cephe, İran’a karşı Suudilerin öncülüğünde Türkiye’nin desteğiyle yeniden biçimlenecek gibi görünüyor. Zaten çok geçmeden Suudiler, Şii dini alimi idam ederek ve Yemen’deki ateşkesi bozarak İran’a mesaj yolladı. Bu ortamda Erdoğan’ın bölge lideri olma düşü, bugün Suudilere askeri stepne olma seviyesine kadar düşmüş vaziyette. Mezhepçi kutuplaşmanın bölgesel güçlerin resmi angajmanıyla tırmanması ise halkları yeni felaketlerin beklediğini gösteriyor.
Mülteciler bahsinde pragmatik bir tavır takındığı için, AKP’nin Kürt illerinde yürüttüğü savaşa yüksek sesle karşı çıkmayan Batı ise Suriye’de sorunun çözülmemesinin bir numaralı nedenlerinden biri olarak Türkiye’yi görmeyi sürdürüyor. IŞİD ile mücadele eden Kürtlere AKP’nin düşmanca tavır alması hâlihazırda eleştiri konusu olmaya devam ederken Türkiye sınırları içindeki savaşa göz yumuluyor. AKP’nin Suriye ve Irak’ta kendine biçilen görevi yapmaması durumunda Türkiye içinde yürüttüğü kirli savaş da eleştirilmeye başlanacak elbette.

Suriye ve Irak’ta Tepetaklak
AKP, Batı’nın suskunluğundan faydalanarak içte imha politikasını sürdürürken Suriye’de “güvenli bölge” ısrarından da bildiğimiz nedenlerle vazgeçmiş değil. Bu siyasetin Irak’taki izdüşümü Musul’a askeri yığınak yapmaktı. Oldubittiye getirilmek istenen süreç, Irak hükümetinin sert tavrı ile duvara çarptı. Musul’a askeri tahkimat durduruldu ancak Erdoğan askerin Irak’ta kalacağını söyledi ve geçtiğimiz hafta Irak Başbakanı Ebadi, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki askerlerini çekme sözünü tutmadığını hatırlatarak gerekirse askeri harekâtın gündeme gelebileceğinin sinyalini verdi. AKP’nin “terörist” saydığı YPG’nin başı çektiği güçler ise Kilis çevresindeki köyleri İslamcı militanlardan kurtardı ve ilerlemeye devam ediyor.

Anayasa-Başkanlık
AKP, Ortadoğu’da hedeflerine ulaşamadığı ölçüde memleket içindeki çatışmayı büyütüyor. Kürt illerinde yürütülen savaşın en net sonucu, devlet şiddetinin yoğunlaştırılmış biçimini yaşayan halkın devlet ile bağını tamamen koparması. AKP’nin kendi çeperinde gördüğü mütedeyyin Kürtler dahi Saray’a ve AKP’ye karşı direnen güçleri sempatiyle karşılıyor. Kürt siyasetinin özerklik vurgusunu güçlü bir biçimde dillendirmesi tam da bu konjonktürün sonucu. Şimdi yeni anayasa yapımında Kürtleri kaybeden AKP, 7 Haziran sonrasında olduğu gibi MHP ile ve sermaye gruplarıyla yola devam edecek. Toplumsal muhalefetin görevi, AKP’nin savaş üzerinden yaptığı hamleleri boşa çıkaracak birleşik cepheyi kurmak. Kürt siyasetini içine itildiği izolasyondan çıkaracak, CHP’yi bocalamaktan kurtaracak şey sosyalistlerin yalnızca bir müttefik olarak değil ama siyaset kurucu olarak umudu sokakta, işyerinde, okullarda büyütmesi.