Havalardan ötürü takoz zincir ve çekme halatı kullanılan bir haftayı daha geride bıraktık. Seçim havası güzergâhı her zaman söylendiği gibi yine kaygan mıdır? Saray da seçim güzergâhında bunları mı kullanıyordur? Güzergâhın kaygan olmasının sebebi buz gibi ekonomik krizdir ve Suriye slalomlarıdır. Oylar geriye kaymasın diye takoz lazımsa YSK var, MHP bir çekme halatıdır, zincir de […]

Havalardan ötürü takoz zincir ve çekme halatı kullanılan bir haftayı daha geride bıraktık.

Seçim havası güzergâhı her zaman söylendiği gibi yine kaygan mıdır? Saray da seçim güzergâhında bunları mı kullanıyordur?

Güzergâhın kaygan olmasının sebebi buz gibi ekonomik krizdir ve Suriye slalomlarıdır.

Oylar geriye kaymasın diye takoz lazımsa YSK var, MHP bir çekme halatıdır, zincir de muhalifliğe vurulunca, yaşasın demokrasi!

Şimdilik sadece sandıklar Saray’a konulamıyor, ama oyları da YSK Saray’a verilmiş niyetine sayabilecek nitekim. Saray görevlisi YSK seçmenleri ve keyfilikleri belirliyor işte, daha ne olsun? Böyle bir güzergâhta Kılıçdaroğlu’nun “YSK’ye güvenmiyoruz” diye takoz koyması ve fakat aynı YSK’nin hakemliğindeki (!) seçime (MHP’nin yetmediği yerde) çekme halatı olması, ancak buzlu yolda buz gibi bir espri sayılabilir. Belli yerleri CHP’nin kazanmasına göz yumulacağı beklentisi içinde olduklarını söyleyince de, bu bir espri sayılmıyor ne yazık ki.

Evet, sahte seçmenler furyası aldı başını gidiyor. Denilebilir ki sayısal bakımdan bu tür ‘ataması yapılmış seçilmenler’ seçimin genel kaderini belirlemez, belki bazı yerlerde sonucu değiştirir o kadar. Ama hinoğluhin bir psikolojik baskıdır, muhalif seçmene “boşuna uğraşmayın her halükarda ne yapıp edip yine kazanacağız” tafrasıdır. Belki de “sahtekârlığa ortak olmayayım” diyen kimi seçmen şimdiden illallah desin, pes etsin ve sandığa gitmesin istiyorlar, gidecek olanlar da zevahiri kurtarmaya yetecektir zahir. Gidecek olanlar derken…

Her şey bir yana, tek hanede yüzlerce seçmenin gözüktüğü, nüfusundan fazla seçmeninin bulunduğu yerler, apartmanların olmayan katları, yüz elli yaşındakiler filan derken ahıra, samanlığa bile seçmen kaydı yapmışlar! Sırf bu yüzden hakaret davası açılmalı, seçmeni ‘mal’ yerine koydukları için.

Gerçi haldeki seçim piyasasında seçmenin de bir emtia/mal olarak görüldüğü söylenebilir. Bu piyasada da kıran kırana kâr ve zarar hesabı yapılmaktadır çünkü.

Kâr, kapitalist jargonda bir malın maliyet fiyatına eklenen paradır (burada komünistlik yapıp artı değer filan aramayın). Seçimden kârlı çıkmak ise siyasetin maliyetine el çabukluğuyla eklenen seçmendir (burada ise liberallik yapmayın, sırf seçim yapılıyor diye demokrasi var sanmayın).

Zarar, yine kapitalist jargonda bir mal, maliyet fiyatından daha düşük fiyatla satıldığında, satış ve maliyet fiyatları arasındaki farktır. Seçim piyasasında bu durum elbette seçmen kaybıdır. Burada bilhassa satış ve satışa gelmek önemlidir. Bu bakımdan Saray rejimi haliyle zarardan bile kâr etmek peşinde olacaktır. Yani zararı en az düzeye indirmek bile yeterlidir onlar için. Seçimi bir piyasa olarak görmekle yetinen muhalefetin tutumu da farklı görülemez, o da sonuçta ne kadar zarar etse bile kendisini her zaman olduğu gibi karlı yollardan kârlı çıkmış farz edecek ve böylece bir seçim daha ‘atlatılmış’ olacaktır.

Şimdi ancak takoz çekme halatı ve zincirle yol alınabilen bir karakış ortasında böyle karamsar tespitleri hatırlatınca matah bir şey söylemiş sayılamayız elbette. Kuşkusuz, kayyumların bir süreliğine bile olsa yerlerinden olacağı, bazı şehirlerin kaybedilmeyeceği ve hatta birkaç büyük şehir başarısının bile söz konusu olabileceği bir tabloda, yine de iyimserlik havası esebilir. Ve bahar geldiğinde takoz çekme halatı ve bilhassa zincirin artık işe yaramayacağı bir yolda takoz kafalılardan, çekilmez halatlardan ve bilhassa zincirlerden kurtulabilmenin imkânları daha fazla artmış olabilir.