Geçen hafta Naci Ağbal’ın başında olduğu Merkez Bankasının faiz artırımı üzerine bir yazı kaleme almıştık. O yazıda, artırılan faizle birlikte yabancı portföy yatırımlarının girmesinin de hedeflendiğini söylemiştik. MB’nin açıkladığı verilere göre geçen hafta yabancılar borsa ve DİBS’te yaklaşık 500 milyon dolarlık alış yapmışlar. Yani para girişi olmaya başlamış. Başlamış, başlamasına ama üzerinden bir hafta sonu geçtikten sonra tası tarağı toplayarak çıkmaya başlamışlardır. Bu kadar kısa vadeli bir yatırım olacağını onlar da hesaplamamışlardır. Düşünsenize, dolarınızı getirip TL aldınız ve üç gün içinde %10 kayıp.

Burası Türkiye güzel kardeşim. Yarın nasıl bir sabaha uyanacağımız konusunda hiçbirimizin fikri yok. Peki, ne oldu? Aslında ne olduğunu kimse anlamadı.

Cumhurbaşkanının yakın çalışma arkadaşı olan ve göreve gelirken kendisine büyük bir hareket alanı açıldığını düşündüğümüz Naci Ağbal, sürpriz bir şekilde görevden alındı. Kimse bu görevden alma için bir gerekçe üretemedi. Zaten görevden alanlar da bu konuda bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmediler. Ben getirdim, ben götürdüm. İyi de sadece Başkanı götürmediniz ki, aynı zamanda kurları ve faizi yukarı, borsayı aşağı götürdünüz.

Pazartesi sabahından itibaren piyasalar yangın yerine dönmüş olmasına rağmen iktidar tarafından bu konuda bir açıklama yapılmaması ve bu görevden alamaya ilişkin bir gerekçe sunulmaması, aslında bizi nasıl gördüklerinin de bir işaretidir: Ben yaparım olur, siz de sonuçlarına maruz kalırsınız. Haksızlık etmeyelim. Aslında bir açıklama geldi. Cumhurbaşkanı danışmanlarından Cemil Ertem bir televizyon kanalında konuya ilişkin bir soruyu yanıtlarken “Merkez Bankası başkanının bu kadar sık değişmesi belki bir beyin jimnastiği olabilir” demiş. Bu açıklamaya bakınca “danışmanın” bile fikrinin olmadığını anlıyoruz. Anlıyoruz da Danışman Bey’in söylediği “beyin jimnastiği” ne ola ki? Cumhurbaşkanı bu değişiklikler ile ne yapmak istiyormuş, siz anladınız mı? Ben anlamadım.

Muradının ne olduğunu anlamasak da bu “beyin jimnastiğinin” sonucunun ne olduğunu hep birlikte gördük: finansal piyasalarda çöküş.

Başkan değiştirme kararının buna yol açacağını öngörememiş olabilirler mi? Bir yapalım bakarız mı demişler acaba? Demek ki koskoca bir ekonomiyi deneme yanılma yöntemiyle bir sonuca götürmeye çalışıyorlar. Bu köşede zaman zaman kurumsal yapının ve kurulların öneminden bahseden yazılar yazdım. Şimdi o yazdıklarıma yönelik bir düzeltme yapmalıyım. Türkiye’de kurumsal yapının ve o yapılarda görev alan “kurulların” nasıl davrandıklarını da görünce, o konuya fazla bir değer atfetmemek gerektiğini anladım. Yetkili bir biçimde bir “kurulda” görev yapanların kendilerine verilmiş olan yetkileri mevcut bilgi ve deneyimleri doğrultusunda kullanmadıkları, karar süreçlerinin temel belirleyicisinin iktidar sahiplerinin beklentileri olduğunu gördük. Bu durum Türkiye’de uygulanan “yönetim modelinin” ülkeyi ve “yurdum insanını” nasıl bir davranış kalıbına soktuğunun açık bir göstergesidir. Doğru bulduklarını değil, kendilerinden bekleneni yapıyorlar. Ama toplum olarak bizim beklediklerimizi değil, kendilerini o makamlara getiren iradenin beklediklerini yapıyorlar. Şimdi kimin bakan olacağı konusunda tahminler yapılıyor. Önemi var mı?

Dolayısıyla kimin bakan, başkan olduğunun ya da kimlerin hangi kurullarda görev yaptıklarının bir anlamı yok. Şu gitmiş, bu gelmiş diye çok da dert etmeyin.

Çünkü gelenin de gidenin de bir önemi yok.