Sığınmacılarla ilgili yürütülen tartışmalarda siyasi partilerin, aydınların, gazetecilerin aldığı tutum maalesef karşı karşıya kaldığımız sorunun ciddiyetini gölgeleyecek, ırkçılık ve yabancı düşmanlığını besleyecek, giderek ülkemizdeki etnik ve inançsal fay hatlarını da harekete geçirecek bir hal almaya başladı.

Son aylarda farklı kentlerde Kürt işçi ve ailelere dönük saldırıları yaratılan bu iklimle ilgisiz göremeyiz. En son AKP’li Yasin Aktay’ın (sözde ırkçılık karşıtı) buram buram alevi karşıtlığı içeren çelişkiler dolu açıklaması da iktidarın nasıl bir tehlikeli oyun oynadığının/oynayacağının net göstergesi. Aktay bu açıklamasında, CHP’nin göçmen politikasını, sayın Kılıçdaroğlu’nun kimliği üzerinden “alevi dayanışması parantezine” alarak sinsi bir ırkçılık yapıyor. Açıklamanın tamamı: https://tr.euronews.com/2021/07/26/prof-dr-yasin-aktay-k-l-cdaroglu-iktidar-degisse-de-suriyelileri-geri-gonderemez

Öncelikle “sığınmacı” sözcüğünü mültecileri, sığınma arayanları, göçmenleri, geçici ve uluslararası koruma altındakileri kapsayacak şekilde kullandığımı belirtmek isterim. Geniş bir kesim bakımından bu kavramlar arasındaki hukuki farkın bir anlamı olduğunu da sanmıyorum. Vatandaşlarımız görüşlerini hukuki durumdan daha çok, bu farklı statüdeki yabancı uyrukluların kendi hayatlarına, yaşam tarzlarına “teması” dolayısı ile oluşturuyor. Mevcut rahatsızlıkların çoğunluğunun da yalan ya da tartışmalı haberler üzerine inşa edildiği bir gerçek. Sınavsız üniversiteye girme, maaşa bağlanma, yüksek suç oranı, oy kullanma gibi argümanların propaganda edildiği gibi olmadığı ortada.

SAYI ARTABİLİR

Herkesin üzerinde hem fikir olması gereken bir gerçek var: Sayıları 5.5 milyonu aşan sığınmacıların yarattığı ve yaratacağı muhtemel sorunlarla baş etmek kolay değil. Önümüzdeki süreçte iklim göçlerinin de eklenmesiyle bu sayının artması kaçınılmaz. Tam burada sığınmacıların çoğunluğunu oluşturan Suriyeliler ve son zamanlarda dramatik bir artış olmamasına rağmen tartışma konusu olan Afganlara kısa bir parantez açmak gerek. Suriye’den bu kadar yoğun sığınmacı gelmesinin nedeni AKP’nin öngörüsüz Suriye politikası ve Ortadoğu’ya dönük emperyalist müdahaledir. Esat’ın birkaç ay içerisinde gönderilmesine oynayıp, 100 bin sayısını kırmızı çizgi ilan eden AKP, akabinde “açık kapı politikasına” geçti. Sığınmacı kamplarının kapasitesinin aşılması ile devasa bir nüfusu kontrolsüz bir şekilde ülkeye yaydı. Halen ÖSO ve türevleri ile partnerliğe devam ederek bu istikrarsızlığa odun taşıyor. Afganistan’dan gelen sığınmacıların da benzer bir emperyalist müdahale sonucu yaşanan iç savaş nedeniyle olduğu açık. Her iki ülke açısından (Irak da dahil edilebilir), başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin ve AKP’nin siyasal İslamcı/cihadist aktörlere dayanan politikalarının etkilerini de göz ardı edemeyiz.

Bu hatırlatmamın nedeni karşı karşıya kaldığımız sorunun asli failinin sığınmacılar olmadığını vurgulamak içindi. Bunu unutursak yanlış sığınmacı politikalarını ve emperyalizmi gözden kaçırıp öfkenin sığınmacılara yönelmesine neden oluruz. CHP ve İYİ Parti’nin söylemleri işte burada maalesef buna yol açıyor. Gerektiğinde AB ile pazarlık için sığınmacıları otobüslerle Yunan polisinin ve FRONTEX çetesinin şiddetine teslim eden, “Bakın benim ülkemde 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine ‘Hadi siz de memleketinize’ diyeceğim; bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar... Ülkemde de tutmak zorunda değilim.” diyen iktidar birdenbire sığınmacı hamisi olup muhalefete “vicdan” dersi vermeye başladı.

Özellikle CHP adına konuşanlar şunu unutmamalıdır: Yabancı karşıtlığına/ırkçılığa dönüşebilecek söylemler eninde sonunda aşırı milliyetçi ve sağ partileri büyütür. Toplumun önemli bir kesiminin bu söylemleri desteklemesi bahane olarak kullanılmamalı. Gene CHP özelinde tabanı yavaş yavaş muhafazakâr/sağ bir çizgiye taşır. Gerçi bu konuda epey yol alındı!

Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husus da sınıfsal boyut. AKP adına konuşanlar her fırsatta sığınmacıların kölelik koşullarında çalıştırılmalarının mevcut ekonomik kriz koşullarında bilinçli bir tercih olduğunu vurguluyorlar. Sermaye ve orta küçük esnaf yaşam tarzlarına tehdit olarak gördükleri noktada ufak tefek sızlansalar da bu konuda “ahlaksız” bir uzlaşma içerisindeler. Adeta bir köle ticareti yürüyor gözümüzün önünde.

PEKİ NE YAPMALI?

Öncelikle sığınmacı sorunun ve sığınmacılara yüklenen başta işsizlik olmak üzere yaşanan ekonomik sorunların kökeninde tercih edilen neoliberal politikaların ve emperyalist savaş politikalarının olduğunu unutmamak gerek. Sığınmacı politikalarına karşı çıkmak kölelik koşullarında yaşayan sığınmacılarla dayanışmaya engel olmamalı.

Sığınmacı sorununu büyüten dış politik hamlelere yerli milli olacağız diye ses çıkarmamak yerine cesaretle karşı çıkmak gerek.

Sorun vicdan ve popülizm arasına sıkıştırılmamalı. Başta Geri Kabul Anlaşması olmak üzere Türkiye’yi fiili bir tampon ülke haline getiren antlaşmalar, sığınmacıları araçsallaştıran yaklaşımlar gözden geçirilmeli.

En önemlisi ırkçılığa gidişin farkına varıp sol/sosyalizan çözüm setleri oluşturulmalı.