Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü SIPRI’nin açıkladığı rapora göre geride bıraktığımız yılda Soğuk Savaş sonrasının en yüksek silah satışı yapıldı. Silahlanma yarışında başı sırasıyla ABD, Rusya, Çin, Fransa ve Almanya çekiyor. Dünya genelindeki silah satışlarının yüzde 74’ü bu beş ülke tarafından yapılıyor.

En fazla silah satın alanların başında ise Asya ve Ortadoğu ülkeleri geliyor. 2012-2016 arasında Ortadoğu’ya satılan silahların yüzde 28’i Suudi Arabistan’a, yüzde 16’sı Birleşik Arap Emirlikleri’ne, yüzde 11’iyse Türkiye’ye gitmiş. Bu satışların yüzde 53’ünü ABD, yüzde 8.9’unu İngiltere, yüzde 8’ini Fransa gerçekleştirmiş.

ABD’nin küresel silah ticaretindeki payı yüzde 33’ü buluyor. ABD’nin silah satışları 2012–2016 yılları arasında bir önceki 5 yıllık döneme göre yüzde 21 oranında arttı. Dünyanın en az 100 ülkesine Amerikan malı silah satılıyor. ABD’nin ürettiği silahların yaklaşık yarısını Ortadoğu ülkeleri alıyor. Burada da liste Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye olarak sıralanıyor.
Rusya’nın silah satış pastasındaki payı yüzde 23 dolayında. Çin son beş yılda silah satışlarını yüzde 74 oranında arttırdı. Fransa’nın payı yüzde 6, Almanya’nın toplam silah ihracatındaki payı ise yüzde 5.6 olarak belirlendi. Rusya’nın en çok silah sattığı üç ülke ise Hindistan, Vietnam ve Çin.

Türkiye en fazla silah alan altıncı ülke, 2007-11 arasına göre silah alımları yüzde 42 oranında artmış. Türkiye, silah ticaretinin yüzde 63’ünü ABD, yüzde 12’sini İtalya, yüzde 9.3’ünü İspanya ile gerçekleştiriyor.

•••

Silah satışları rekor üstüne rekor kırarken silah tüccarları, savaş baronları ve çatışma politikalarının baş sorumluları 17-19 Şubat tarihlerinde Almanya’nın ikinci büyük kenti, Bavyera Eyaleti’nin başkenti Münih’teki 53. Münih Güvenlik Konferansı’nda bir araya geldi.

Yarım yüzyılı aşkın bir süredir, 1963’ten bu yana, her yıl düzenli olarak Münih’in göbeğindeki tarihi Bayerische Hof Oteli’nde yapılan konferans silah endüstrisinin Davos’u sayılıyor. Burada küresel güvenlik politikaları belirleniyor. Küreselleşme karşıtları için Porto Allegre, sermaye için için Davos neyse silah “güvenlik” endüstrisi için de Münih o.

Konferans güvenlik politikasıyla ilgili en etkin kişilerin bir araya geldiği tek uluslararası platform özelliğini taşıyor. Pennsylvania Üniversitesi, Münih Güvenlik Konferansı’nı “Dünyadaki en iyi think-thank organizasyonu” olarak nitelendiriliyor.

Alman yayıncı Ewald von Kleist ve Amerikalı fizikçi Edward Teller’in hayata geçirdiği konferans ilk olarak “Askerî Bilimler Buluşması“ ismiyle düzenlenirken, ardından da Münih Güvenlik Konferansı adını aldı. Von Kleist, Hitler’e karşı direniş hareketinin içinde yer almıştı. Aslen Macar asıllı bir Yahudi olan Edward Teller ise hidrojen bombasının mücitlerinden biriydi.

•••

Konferansın sponsorları ağırlıklı olarak silah endüstrisinin tekelleri.

Krauss – Maffei Wegeman, Reyteon, Lockhead, Core Grooup Meeting, Münich Strategy Forum, European Defence, Energy Security, Cyber Security ve Health Security’nin yanısıra, savaş ekonomisi ile ilişkili de yatırımları olan çok sayıda şirket de var.
Pazar günü sona eren üç günlük konferansta onlarca devlet başkanı, dışişleri ve savunma bakanlarıyla beş yüzden fazla uzman bir araya geldi.

ABD yönetiminin NATO ile ilişkileri, IŞİD’le mücadele, Suriye, Ukrayna, Yemen, Rusya-NATO ilişkileri, siber güvenlik tehdidi ve dünyada artan sağ popülizmin güvenliğe olan etkileri ve benzer konular tartışıldı.

Münih’teki bir diğer önemli gündem maddesi de geçen yıl olduğu gibi Türkiye’ydi. Türkiye’de artan güvenlik endişesi rapora dahi girdi.

Rapor, Münih Güvenlik Konferansı Vakfı tarafından hazırlanıyor ve yıl boyunca uluslararası güvenliği etkileyebilecek gelişmeler ve tehditler yer alıyor. Güvenlik Raporu’nda Türkiye’deki olağanüstü hâl uygulaması ve referandum sürecine de kapsamlı şekilde değinildi. İktidarın hayata geçirdiği uygulamaların sadece ülkeyi değil bölgesini de kaosa sürükleyerek Avrupa’yı da etkileme tehlikesi olduğu vurgulandı.

Raporda 2017’de uluslararası güvenliği etkileyebilecek 10 gelişme içinde OHAL altında gidilen referandum da yer aldı. 2016’da beklenen en büyük 10 güvenlik tehdidi içinde de Türkiye vardı. Erdoğan, Putin, Suudi Arabistan Kralı Selman ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko ile birlikte ne yapacağı tahmin edilemeyen lider olarak sıralanmıştı. Aynı zamanda Erdoğan’ın sistemi değiştirme ve Başkanlık sistemine geçme çabası da tehdit olarak görülmüştü.

•••

Bütün bu silahlanma yarışının ve kaosun içinde Ukrayna’da yakın tarihin en kanlı savaşlarından birisi yaşanıyor. Ortadoğu’daki çatışmaların gölgesinde kalan savaş üçüncü yılına girerken Birleşmiş Milletler’e göre yaşamını yitirenlerin sayısı on bini geçti. ‘Düşük yoğunluklu savaş’ta silahların susması için imzalanan Eylül ayında Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk Anlaşması ciddi ihlallere uğruyor. Çatışmalar birkaç hafta önce yeniden alevlenirken, dün bir kez daha silahların susması kararı alındı.

Kiev’deki Batı yanlısı yönetime karşı Donbass bölgesinde iki ayrı Halk Cumhuriyeti’nin ilanına yol açan savaşta, Rusya yönetimi Cuma günü Donetsk ve Luhanks Halk Cumhuriyetleri’nin pasaportlarını, kimliklerini ve plakalarını tanıma kararı alması Doğu Ukrayna’da Gürcistan’daki Osetya modelinin hayata geçirilmesi anlamına geliyor.

Silah tekellerinin tarihlerinin en büyük kâr oranlarına ulaştığı bir dünyada savaşlar da bitmez çatışmalar da!