Başbakan, Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün “Silah falan yollamadık” sözlerine karşılık Suriye sınırından silah yollandığını kabul etti. Silahların içinde bulunduğu TIR’ların MİT’e ait olduğunu ise hem önceki açıklamalarından (devlet sırrı) hem Türkiye’de yakalanan mücahitlerle ilgili çeşitli iddianamelerden hem de Adana’daki ifadelerden biliyoruz. Yani Başbakan, istihbarat teşkilatı aracılığıyla silah yollandığını kabul etti. Bu kabulde “silahların hayrına yollandığı” iması var. Bu gözden kaçan ima, aslında MİT’in silah kaçakçılığıyla ilgisinin olmadığı iddiası taşıyor.

Geçen hafta Ali Örnek hatırlattı, New York Times’da çıkan C. J. Chivers ve Eric Schmitt imzalı makale, iki yıl öncesinden CIA’in yardımıyla, Arap hükümetleri ve Türkiye üzerinden “muhaliflere” askeri malzeme gönderildiğini anlatıyordu. Muhalifler diye bahsedilenler bildiğimiz mücahitler. Şimdi bir kısmı IŞİD bir kısmı diğer cihadist gruplarda savaşıyor. Silahlar sınırı geçtikten sonra hiçbir gruba “adrese teslim” gönderilemeyeceği için, şimdi kimin elinde olduğu ve kime karşı kullanıldığı da meçhul. En azından bizim açımızdan. Dolayısıyla olayın, kime karşı olursa olsun “yardım” değil bir satış işi olduğunu açıklığa kavuşturmak önemli. Zaten savaş öncesi Suriye sınırından çay, sigara, mazot ve hayvan getirenlerin savaşla birlikte silah ticaretine başlamış olmaları da hiç kimseye tuhaf gelmiyordur herhalde.

Niğde’deki mücahitlerin saldırısıyla ilgili hazırlanan iddianameden:

“…belgelerden ve alınan ifadelerden, Heysem Topalca’nın Suriye uyruklu bir Türkmen olduğu, sınırda kaçakçılık faaliyetlerinde bulunduğu, Suriye’deki iç savaşın başlamasından sonra Esad rejimi ile savaşan Türkmen bir grubun sorumluluğunu üstlendiği, Türkiye sınırından Suriye’ye geçmek isteyen El Kaide, El Kaide bağlantılı örgütler (Çündüş Şam ve Nusra Cephesi gibi) ve IŞİD örgütüne mensup elemanlarına yardım ettiği, onların sınırdan geçişini sağladığı, soruşturmamıza konu olayın şüphelisi silahlı örgüt mensubu Benyamin Xu’nun Türkiye’den Suriye’ye geçişini sağladığı ve bu kişi ile irtibatının Ulukışla’daki saldırı anına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.”

“…Suriye’de iç savaşın ilk çıktığı zamanlarda Heysem Topalca’nın kendisinden Ford Transit pikap aracımı geçici süreliğine istediğini, arabayla muhaliflere Türkiye’den silah geçireceğiz dediğini, iki araçla Yayladağ ilçesi Aşağıpulluyazı köyünde sınıra yakın bir yerde bir tarlaya gittiklerini, araçta Ayhan Orli ile Rami Karaali ve birkaç kişinin de olduğunu, belli bir yere geldiklerinde kendisini indirdiklerini, onların Suriye tarafından alınan sandıklardaki silahları araçlara yüklediklerini, bu sırada yanlarına askerlerin geldiğini, karakola götürüldüklerini, Heysem’in askerleri ikna ettiğini, askeri araçla sınıra yakın bir yere gelip araçları bıraktıklarını, Suriye’den gelen kişilerin araçları alıp gitiklerini…”

“Heysem Topalca’nın taşınan silahların eski NATO malı 100 adet tüfek olduğunu ve silah taşıma işinin MİT ile bağlantılı olduğunu söylediğini, silah taşıma işinin ayrıca Suriye’de bulunan Rami Karaali isimli Suriyeli Türkmenlerin lideri olan şahısla irtibatlı olduğunu, bu şahsın şu anda da İstanbul’da olduğunu bildiğini, Heysem’in Suriye’deki olaylardan önce hayvan, çay ve sigara kaçakçılığı yaptığını, Suriye’deki iç savaş başladığı ilk zamanlarda Heysem’in muhalif gruplarla birlikte hareket ettiğini, Suriye’den Yayladağ’ına ilk gelen kişilerden birisi olan Ayhan Orli’nin Suriye uyruklu Yayladağ’ında “Suriyeliler Türkmen Kitlesi” adı altında faaliyet gösterdiğini, İHH derneği tarafından gönderilen kuru gıdaları Yayladağ’ında ve Suriye’de dağıttıklarını…”

Silah satışı milliyetten bağımsızdır, “ayrımcı” değildir. Parayı veren, silahı alır. En çok parayı verenin, cephanesi hiç bitmeyen IŞİD olduğunu tahmin etmek de zor değil.