Kızıltepeli D., Mardin merkezde yaşıyor, şimdilik evsiz, yazın parklarda, kışın cami veya inşaatlarda yatıyor. Daha önceden otellerde çalışmış, hurda toplayarak geçimini sağlamıştı. İnşaat işçiliği de yaptı. Mardin’de para kazanmak için kaçak sigara işine girdi, bu işte kullanmak üzere sahte kimlik satın aldı.

23 Haziran’da yol parası olmadığı için Harran - Suruç yolunda otostop çekerken duran beyaz araca bindi. Hikâye de burada başladı:

Beyaz aracı kullanan kişi polis olduğunu söyleyip D.’yi Akçakale Jandarma Karakolu’na götürdü. Kimliğinin sahte olduğu ortaya çıkınca, “Sen FETÖ’cücün, DAEŞ’lisin, gerillasın” diye dövdüler.

Kamerasız bir odada üç kişi üzerine çullandı, başını duvara vurdular. Kıyafetlerini çıkardılar, elleri arkadan kelepçeliydi. Tecavüz tehdidinde bulundular, küfür ettiler, hakaret ettiler. Cinsel organlarına zarar verecek şekilde işkence görünce şuurunu kaybetti. Ayılınca dövmeye devam ettiler. Odaya giren bir rütbeli, “Kafasına sıkıp atın, kimliği-kaydı yok, uğraşmayın” dedi.

Bu arada gözaltı muayenesine de gitti ama sadece hastane önünde bekletildi. Bulunduğu otomobile 20 metre yaklaşan doktor şöyle bir bakıp gitti. Hastaneden sonra Jandarma Komutanlığı’na götürüldü. Burada da ilk üç gün işkence yaptılar: Elektrik, askı, falaka, tazyikli soğuk su, kaba dayak…

Sonraki üç gün de işkence izlerinin geçmesini bekleyip savcılığa götürdüler. Savcılık da hâkimliğe sevk etti ve sahte kimlik taşımaktan tutuklandı.

Ama tutuklanınca işkence bitmedi. D.’nin başına çuval geçirip hapishaneden alan polisler Urfa Emniyet Müdürlüğü’ne götürdü, aynı işkenceleri bir kez daha yaptılar. Bir polis, “Onlar seni içeri alacaklar, biz seni oradan alacağız. Ne hâkim ne savcı ne avukat önümüzde durabilir” dedi.

Polis doğru söylüyordu, D.’yi hapishaneden ‘alabilirler’.

Sadece D. değil, tutuklanan herkes, polis gerek gördüğünde, hapishaneden Emniyet’e götürülerek ‘sorgulanabilir’.

Nasıl mı? Kanuna dayanarak. OHAL kalktı ama OHAL’in ve hatta daha kötüsünün en az üç yıl yürürlükte kalmasını garantileyen yeni kanun tasarısıyla, neredeyse ‘her şey mümkün’.

Yasa tasarısı, polisin, (savcılığın onayıyla), şüphelileri ek ifade almak için aynı olayla ilgili olarak tekrar tekrar gözetim altına almasını mümkün kılan bir düzenleme içeriyor. KHK ile daha önceden yürürlüğe konmuş olan düzenleme zaten iki yıldır sık sık uygulanıyordu, artık kanunlaştı.

Ayrıca, ‘toplu işlenen suçlar’ gibi muğlak bir ifadeyle kanuna giren değişiklik ile, gözaltı süresi 12 güne kadar uzadı. Bu sürenin sonunda tutuklansanız da serbest kalsanız da polisin sizi tekrar gözaltına alıp 12 gün daha nezarethanede tutmasının (ve işkence yapmasının) önünde hiçbir engel yok. Kafka’nın Dava’sındaki gibi, sonu belirsiz bu süreçten sizi ‘kurtaracak’ kimse yok üstelik.

D.’ye polisin söylediği gibi, “hâkim de savcı da önlerinde duramaz”. Çünkü yasaya göre, hoşa gitmeyen işler yapan, hak-hukuk gözeten hâkim veya savcının ihracı, HSK’nin bir kararına bakıyor. Hem artık bu ihraçlar, KHK’lerde olduğu gibi Resmi Gazete’de yayınlanmayacağından, ruhumuz bile duymayacak.

D.’nin gördüğü işkenceye dair savcılık, polisler hakkında soruşturma başlattı. D.’nin ve soruşturmanın akıbeti, bugünlerde sık sık sorulan “Şimdi ne olacak?” sorusuna cevap olabilir…