Avrupa’da; Almanya, İngiltere, Yunanistan, Fransa, Belçika ve İtalya’da artan pahalılığa, enerji krizine ve neoliberal politikalara karşı kitlesel protestolar var. Egemen sınıfların savaş taciri politikalarının sonucu olarak yoksullaşan, işini ve aşını kaybeden emekçiler isyan bayrağı açmış durumda. Kamu çalışanları, sağlıkçılar, eğitimciler, madenciler, öğrenciler, demiryolu işçileri, şoförler hemen her kesim ayakta.

Enflasyon, pahalılık rekor seviyelere ulaşarak ücretleri yutarken neo liberalizmin kaleleri ‘sınıfın uyanışı’na sahne oluyor. Enflasyon, pahalılık, yoksulluk girdabındaki emekçiler dağınık da olsa hesap soruyor. Başka çıkar yolu yok. Önce kapitalizmin krizi, ardından salgın şimdi de savaş. Tüm bunlar zaten var olan çoklu krizleri şiddetlendirirken sadece Avrupa’da değil dünyanın dört bir yanında emekçiler son yılların en büyük saldırılarıyla karşı karşıya.

KAZANAN SAVAŞ BARONLARI

Ülkelerini ABD’ye yedekleyerek Rusya’ya karşı Ukrayna cephesine süren liderler, her zaman olduğu gibi, bir kez daha kirli savaşlarını emekçilerin sırtından yürütüyorlar. Toplumlar yoksullaşırken savaş tüccarları ise kârına kâr katıyor.

Bakınız Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporu silah endüstrisinin, kartellerin savaş ve çatışmalardan nasıl beslendiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Dünyanın en büyük 100 silah şirketi rekor kârlar elde etmiş. Listenin başında Amerikan silah tekelleri var. Amerikan silah sanayii toplam satışın neredeyse yarısına yakınını kasasına koydu. Alman, İngiliz, Fransız, Çin ve Rus silah tekelleri de arkadan geliyor.

Buna karşılık Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) “Küresel Ücret Raporu”nun da gösterdiği gibi mevcut yoksulluk, eşitsizlik ve sosyal huzursuzluk gün geçtikçe derinleşiyor. Ukrayna’daki savaş ve küresel enerji krizinin de beslediği ekonomik her ülkede ücretlerde çarpıcı bir düşüşe neden oluyor. Kriz orta sınıfların satın alma gücünü azaltıyor ve özellikle düşük gelirli hane halklarını vuruyor. Artan belirsizliklerle karşı karşıya kalan on milyonlarca işçi zor durumda.

EMEKÇİLERİN ACİL GÖREVİ

Bu ahval ve şerait içerisinde işçi sınıfı tıpkı birinci dünya savaşı öncesinde olduğu gibi tarihi bir görevle de karşı karşıya. Emperyalizme, savaşa ve halkların birbirine düşmanlaştırılmasına karşı çıkmak, işçi sınıfının enternasyonalist sorumluluğudur. Savaşın ilk günlerinde İtalya’da, Yunanistan’da, Fransa’da örnekleri görüldüğü üzere işçilerin Ukrayna’ya ve NATO savaş teçhizatının Doğu’ya nakledilmesine veya en azından engellenmesi gibi örneklere bolca ihtiyaç var.

Ukrayna’daki savaş dünyadaki tek savaş değil. Yemen, Libya, Suriye, Nijerya, Afganistan ve daha pek çok yerde savaş ve çatışmalar sürüyor.

Doğru talepleri güçlü kılmak ve bunları hayata geçirmek her zamankinden de önemli. Her platformda, eylemde, grevde, gösteride savaşların, çatışmaların yoksullukla bağlantısı teşhir edilmeli. Egemenlerin savaşları Ukrayna’da, Rusya’da, Almanya’da işçi sınıfına yönelik bir saldırıdır.

SINIF BAYRAĞINI YÜKSELTMELİ

Bu nedenle, yoksullaştırma politikalarına karşı mücadele ile savaş politikalarına karşı mücadeleyi birleştirmek gerek. Çünkü ikisi ayrılmaz bir şekilde birbiriyle bağlantılı.

Emekçilerin, halkların ırkçılığa, sosyal kesintilere, silahlanmaya, savaşa ve sermayenin çıkarlarını temsil edenlere karşı seslerini daha gür çıkarması mutlak bir zorunluluk.

Savaş politikasına ve yeniden silahlanmaya karşı mücadele etmekten başka çıkar yolu yok.

Kapitalist-emperyalist sistem krizde. Savaşlar, çatışmalar, çelişkiler derinleşirken sistem kendi mezar kazıcılarını da yaratıyor. Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da vurguladığı üzere, “Burjuvazi her şeyden önce kendi mezar kazıcılarını yaratıyor. Kendi çöküşü de proletaryanın zaferi de eşit derecede kaçınılmazdır.” Tam da bu nedenle çelişkiler derinleştirilmeli, yoksullaştırma ve savaş politikalarına karşı hep birlikte ve dayanışma içinde, sınıf bayrağı daha da yukarı taşınmalı.