Her yıl yaklaştığında ve çok uzun zamandır yasaklı, bir o kadar da taksimsiz bir mayıs günü olduğundan 1 Mayıs, "Bu dem kıyamet demidir/bu, buhara inkılabıdır kaynayan suyun..."

Her yıl yaklaştığında ve çok uzun zamandır yasaklı, bir o kadar da taksimsiz bir mayıs günü olduğundan 1 Mayıs, "Bu dem kıyamet demidir/bu, buhara inkılabıdır kaynayan suyun..." coşkusuyla, hasretiyle, ümidiyle Nâzım Hikmet'in 'Kıyamet Sureleri'nin ilki olan 'Alametler Suresi' şiirini mırıldanmaya başlarım. Ezberim iyi olmadığı için de açıp kitaptan okurum. Bilirsiniz bilmesine de, şuraya yazalım da bir kez daha hep beraber hatırlayalım istedim. Onlar bize hep beraber unutturmak istedikçe, biz de her şeyi hep beraber hatırlayalım:

"Yedi kat yerin altından uğultular geliyor
Çok alametler belirdi, vakit tamamdır.
Haram sevaboldu, sevap haramdır.
Ak kurt, kara tahtayı daha bir yol kemir, çekin ki körükleri
ateşe girdi demir.

Çok alametler belirdi, vakit tamamdır.
Duyuldu kim ölüp satılıp kar edile,
kendi kendilerin reddü inkar edile,
Ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin.
Duyuldu uykusundan uyandığı
zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan
devin.

Yedi kat yerin altından uğultular geliyor.
Medet yoktur, bakma geri.
Kantarma zapteylemez oldu beygiri.
Çıkmış üzengiden, ayağı yok mu?
Kan sızar, şak olmuş, dudağı yok mu?
Gider, böyle gder, dahi gider,
bu ateş yolların durağı yok mu?
Bu yol orda biten yoldur.
' Türabolmak ne müşküldür...'

Çekin ki körükleri
ocağa girdi demir.
Bir ateş külçesi düştü buzların ortasına.
Alametler belirdi, kıyamet alametleridir.
Haberdir, erişmekte kaynayan su galeyan noktasına."

Her 1 Mayıs, 'ayakların baş, başların ayak olacağı' günlere olan hasretimizi bir kez daha birlikte duyuyoruz, ümidimizi canlı tutuyor, heyecanımızı tazelemeyi unutmuyoruz. "Gün gelir gün gelir/zorbalar kalmaz gider/devrimin şanlı yolunda/bir kağıt gibi erir gider" diyebilmenin, düşlerin içimize, gözümüze, gönlümüze ne zaman düşmüş olursa olsun asla eskimeyeceğini, düşlerimizin her zaman yepyeni olduğunu, böylece düşü de düşleyebil-me imkanının neredeyse tek sermayemiz, servetimiz olduğunu ve bundan asla vazgeçmeyeceğimizi bilmenin ayrıcalıklı duygusudur bu. Hiç hazzetmesek de şu 'ayrıcalık' lafından, hadi ilk ve son kez kullanmış olalım ve tek ayrıcalığımız da bu duygu olsun diyelim. 'Gider, böyle gider, dahi gider' duygusuna karşı bizim duygumuz da budur diyelim. Yani 'vedalaşmaların ilmi'ni şimdiye dek kimle, neyle yapmış olursak olalım, devrimle asla vedalaşmayacağımızı hissetmenin iyiliği diyelim bir de. Hepimize iyi gelir çünkü. 'Biz Devrimi Çok Sevmiştik' diye zalimlere 'şirinlik muskası' kabilinden pişmanlık bildiren, geçmişinde de devrimle ilişkisi şüpheli 68 artıklarından geçilmiyorken ortalık, 'veda değil vefa' diyebilmek de iyi gelir.

Öyleyse yoksulların, mazlumların, mülk-süzlerin, topraksızların, baldırıçıplakların, ayaktakımının, yalınayakların, hala 'itirazım var' diyenlerin, dilsizlerin, kekemelerin, sürgünlerin, yersizyurtsuzların, mültecilerin, sokak çocuklarının, sokak hayvanlarının, itilmişlerin, kenardakilerin, ezilenlerin, etnik kimliğinden ötürü baskı görenlerin, cinsel kimliğinden ötürü dışlananların, sınıfsal kimliğinden ötürü aşağılanların, renginden ötürü alay edilenlerin, işsizlerin, işçi sınıfının ve emeğiyle geçinen herkesin, ezcümle bütün 'siyahların kırmızısı' olacak o güzel vakitler için biriktirdiğimiz cümlelerle 1 Mayıs'ı kutlayalım!