Son dönemde sosyal medya içinde dönen tartışmalarda insanların yaşlarının daha fazla gündeme geldiğini gözlemliyorum. Çıkarımım bilimsel veriye değil, kişisel gözleme dayalı. Ancak bu konuyla ilgili akademik çalışmaların da muhakkak bir yerlerde sürdüğünü tahmin ediyorum. Kuşak çatışması, insanlık tarihinin her devrinde vardır ama sosyal medya gibi kamuya açık tartışma platformları bu konuda çarpan etkisi oluşturuyor olabilir. Öyle ki, bir komedyen gaf yapıyor hemen yaşlılığına bağlanıyor, başka bir televizyon starı, Z kuşağı ortak parantezine aldığı koca bir nesil hakkında aşırı genelleme içeren bir yorumu fütursuzca ortaya bırakıveriyor. Haliyle bu yorum, sosyal medyada karşı yaşçı tepkilerle karşılaşıyor. Birinin yaptığı iş ya da yorum beğenilmeyince, kolayca yaşıyla ilişkilendirilen çift taraflı bir pervasızlıktan söz ediyorum. Geçen aylarda, sosyal medyada reklam yapması yüzünden, gazetecilik etiğiyle ilgili eleştirilen bir gazeteci de konuyu alakasızca eleştirmenin yaşlılığı ve erkekliğine bağlamıştı. “Ok. Boomer” söylemiyle yükselen yaşlı aşağılama geleneği de malum. Özetle; Latince “ad hominem” tabiriyle özetlenen; tartışmayı, tartışmayla alakasız yerlere götürüp bel altı vurma davranışının en çarpıcı örnekleri yaşçılık düzleminde çıkıyor.

Bir insanın yaşından bağımsız kişilik özellikleri olabileceği konusunun bu denli ıskalanmaya başlamasının ardında, sosyal medyadaki tartışma dinamiklerinin etkisi olduğunu düşünüyorum. Bir insan “7’sinde neyse, 70’inde de odur” önermesindeki gibi yaşın insanın kişiliğini hiç değiştirmeyeceğini de iddia etmeyeceğim ama aksi konusundaki ezberin de bir gözden geçirilmesi şart.

YAŞLILARIN ELİ ARMUT TOPLAMIYOR

Guardian gazetesindeki bir habere konu olan, Yale Üniversitesi’nden Dr. Reuben Ng’nin araştırması çok ilginç veriler sunuyor. Bu verilere göre “yaşlıların da eli armut toplamıyor” diyebiliriz. Araştırma, Tiktok’ta en az 100 bin takipçi ile 60 yaş ve üzeri kullanıcıların en çok izlenen videolarını derlemiş ve 3.5 milyarın üzerinde izlenme ile 1.382 video oluşturulmuş. Bu veriden yapılan analize göre yaklaşık 4 videodan 3’ü, yani yüzde 71’i, yaşlı yetişkinlere yönelik ‘Yaş Stereotiplerine Meydan Okuyan’ türdenmiş. Yüzde 18’i ise ‘yaşla ilgili güvenlik açığı’ klişelerini alaya alma konusuna eğilmiş. (86 yaşındayım ama sizden daha fazla içebilirim diye challenge açmak gibi) Videoların yüzde 11’i ise yaşlı yetişkinleri yaş ayrımcılığına karşı mücadele etmeye çağırmaya odaklanmış. Özellikle pandemi sonrası yaşlı yetişkinlerin akıllı telefon ve sosyal medya kullanımı konusunda önemli bir artış olduğunu da biliyoruz. PEW Araştırma Merkezi’nin verilerine göre, 2014 yüzde 50 civarında olan akıllı telefon kullanımı, 60-69 yaş arasında yüzde 81’e kadar çıkmış durumda. Buradan yaşlıların, yaşlılıkla ilgili klişeleri dönüştürmek için sosyal medyayı her geçen gün daha iyi kullanacağını düşünebiliriz. Zaten internetle büyüyen kuşak bile 30 yaşının üstüne çıktı ve onlar yaşlanınca bu çok daha farklı bir boyut kazanacaktır.

Z KUŞAĞI MI, AĞ NESLİ Mİ?

Bu tartışmanın diğer tarafında ise gençler var. Son olarak Okan Bayülgen’in bir kitap fuarındaki konuşmasında sarf ettiği “Z kuşağı özgürlükten bahsediyor ama itaat etmeye hazır. Türkiye’de Z kuşağı, örneğin Londra’ya kapağı atmak istiyor. Londra’ya gitmesinin sebebi Türkiye’den memnun olmaması. Türkiye’de itaat etmek istemiyor ama Londra ya da başka bir yere giderse orada itaat etmeye hazır” sözleri sosyal medyada epey tepki toplamıştı. Bir kuşak üzerine böyle toptancı bir şekilde yapılan yargılara her zaman mesafeli yaklaşmışımdır.

Çünkü bu tarz yorumlar sosyoekonomik gerçekleri ıskaladığı gibi her zaman “Hangi Z kuşağı?” sorusunu da sordurmaya aday yorumlardır. Yine de bir kuşak yorumu tercih edeceksem, iş dünyasının sosyal medya platformu Linkedin’in kurucularından Reid Hoffman’ın The Wall Street Journal’a yazdığı bir makaledeki yorumlarını tercih ederim. Her şeyden önce Hoffman’ın Z kuşağına daha çok “Ağ Nesli” demeyi tercih ettiğini belirteyim. Hoffman klişelere karşı çıkarak şöyle söylüyor: “Kendilerinden önce gelen Milleniallerin aksine, Z kuşağı üyeleri sadece dijital yerliler değil. Bu kuşağın üyeleri, dolaylı ve açık olarak bağlantının gücünü alan “ağ yerlileri”dir. Pasif ve izole olmaktan uzak, katılım ve toplulukla karakterize yaşamlar sürüyorlar. Sosyal medya, onları akranlarından oluşan geniş ama sıkı örülmüş ağlarda konumlandırsa bile, seslerini doğrudan dünya ile paylaşmalarına izin veriyor ve onlar bunu biliyorlar.” Hoffman, onların bu becerilerinin iş dünyasına da yansıyacağına inanıyor. Çünkü ağın yerlisi olmak demek, ağdan alınan güçle, değişim dalgalarına karşı daha fazla direnç gösterecek sezgisel bir deneyime sahip olmak demek.

İNSAN YAŞINDAN İBARET DEĞİL

Araştırma ve yorumlar ortada. Sosyal medyada yaş ayrımcılığı akımına karşı, önyargı ve genellemelerden uzak durmakta fayda var. Unutmamak gerekir ki bir kuşak nasıl internetin içine doğup orada büyüdüyse, bir kuşak da orada orta yaşlarını geçirip yaşlandı. Dolayısıyla nasıl gençler eskinin gençlerine benzemiyorsa, yaşlılar da eskinin yaşlılarına benzemek zorunda değil. Kuşak çatışması her zaman olacak ama insanın hayatta attığı her adım da yaşıyla ilgili olmayabilir.