"Kuşkusuz ki bir halk nasıl istiyorsa öyle yaşamalı ve kendi kaderini özgürce tayin etmelidir. Ancak bu genel ilke içinde bulunulan koşullardan tümüyle bağımsız olarak düşünülemez." Bu satırlar ÖDP’nin Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) bağımsızlık referandumuna dair açıklamasından.

Hani şu günlerce hedef alınan meşhur açıklamadan. Oysaki açıklama referanduma dair dostane uyarılarda bulunuyordu. Çünkü sol vicdan bunu gerektiriyordu. Halklar bir arada yaşamalı deniliyordu, referandumun bölgesel savaşa ve iç çatışmalara neden olabileceği uyarısında bulunuluyordu, mevcut konjonktürden dolayı oylamanın en azından şimdilik yapılmaması gerektiği vurgulanıyordu.

Uyarılar kulak ardı edildiği gibi, sanki Kürtlerin bağımsızlığına ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’na mutlak suretle karşı çıkılıyormuş, Kürtlerin ilelebet Bağdat’ın boyunduruğu altında yaşamaları isteniyormuş gibi bir siyasi linç kampanyası başlatıldı. Hemen tozlu raflardan Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı kitapları indirildi, Lenin’den uzun uzun pasajlar paylaşıldı. Sosyal medyada olmadık karalamalar yapıldı. ÖDP’nin ne ulusalcılığı, ne Kemalistliği, ne de ezen ulus şovenistliği kaldı.

Neydi o koşullar?

Açıklamada da dikkat çekildiği üzere Irak ve Suriye bizzat emperyalist güçlerin eliyle tıpkı 100 yıl öncesinde olduğu gibi yeni bir dizayna tabi tutuluyor. Her iki ülke de yabancı güçlerin işgali altında. Askerlerini çektiğini söylese de ABD bütün varlığıyla hala Irak’ta. Suriye ise sadece ABD’nin değil, bilumum yabancı aktörün işgalinde.

ABD emperyalizminin eli Ortadoğu halklarının bağrına saplanmışken, bu koşullar altında kendi halkının rızasını dahi almadan, tek taraflı bir dayatmayla, gidilecek referandumundan ne bölge halklarına ne de Kürtlere bir yarar gelecekti. “ABD emperyalizmi, Ortadoğu’nun enerji kaynaklarının kontrolünü sağlamak ve bölgeyi küresel sermayenin sınırsız talanına açacak bir hakimiyet kurmak için bölgeyi etnik ve mezhepsel temelde parçalayan bir politika izlerken” tek yanlı referandum hamlesinin kaosu daha da derinleştireceği, emperyalizmin dümenine su taşıyacağı uyarısında bulunuluyordu.

Üstelik bu uyarı sadece ÖDP’ye da ait değildi. Benzer argümanlarla itirazlarını Bakur yani Kuzey Kürtleri de seslendiriyordu. Kandil’den KCK’ya, DBP’den Demirtaş’a kadar birçok aktör çeşitli gerekçelerle itirazlarını dillendiriyordu. Ama nafile, ÖDP bir anlamda “günah keçisi” ilan edildi, lince tabi tutuldu.

Ne oldu?

İçerideki ve dışarıdaki tüm uyarılara rağmen gidilen referandum sonrasında dile getirilen endişeler vuku buldu. Barzani’nin kendi “tartışmalı” iktidarını pekiştirmek adına oynadığı kumar elinde patladı. Referandum hamlesi yarardan çok zarar getirdi. Emperyalistlerin kanlı bir baykuş misali pusuda beklediği bu coğrafyada Barzani kendi oyununu oynamak isterken eldekinden de oldu.

Kürtler on yıllarca süren bir mücadele sonrasında elde ettikleri mevcut kazanımlarını da kaybetmenin eşiğine gelirken, Haşdi Şabi destekli Irak Ordusunun 16 Ekim’deki operasyonuyla Kerkük, Sincar, Altınköprü başta olmak üzere topraklarının neredeyse üçte birini kaybetti. Sınır kapıları, havayolları, zengin petrol yatakları elden gitti.

Kayıplar sadece bununla sınırlı değil.

Bunlardan da önemlisi kendi iç birliklerini kaybettiler. Uzun çatışmalar ve kapışmalar sonrasında oluşturulan birliktelik sekteye uğradı, Kürtler birbirine düştü, ulusal birlik dağılmaya yüz tuttu. Barzani kendi iktidarını güçlendirmek için çıktığı yolda, mevcut olanı da yitirdi, kendi koltuğundan da oldu. Çocukluk rüyası uğruna bütün Kürtleri ateş çemberine attı. Benden sonrası tufan diyerek tüm görev ve yetkilerini bir tarafa bırakıp köşeye çekilmeyi tercih etti. Giderken de geride kaos, çatışma ve kriz bıraktı.

Neden oldu?

Barzani kendi çocukluk rüyası olan bağımsızlık için aradığı fırsatın IŞİD’in bölgede yarattığı boşlukla ayağına geldiği sanısına kapıldı. Kendilerini satmakla suçladığı ABD’ye aşırı güvendi. Libya işgalinin bayraktarlığını yapan “insancıl emperyalizmin” çığırtkanı Fransız düşünür Bernard Henri Levy gibi danışmanlaırn gazına geldi.

İçerideki tartışmalı konumu da eklenince tıpkı yeni Osmanlıcılar gibi alan kapmaya çalışıp bir taşla iki kuş vuracaktı. Bu şekilde hem Kürtlerin kurucu lideri olacaktı hem de IŞİD sonrası bölgede masaya daha bir kozla oturmuş olacaktı. Ama olmadı. Evdeki hesap Ortadoğu pazarına uymadı.

Oysa ki Irak Kürdistanı bölgesi kısa bir süre öncesine kadar bölgenin parlayan yıldızıydı. Erbil Ortadoğu’nun cazibe merkezine dönüşme sinyalleri verirken, bölgedeki kaos ve boğazlaşmaya inat IKBY muazzam bir gelişmeye imza atıyordu. Bunun yanında IŞİD’e karşı verilen mücadele ile büyük bir sempati toplamışlardı.

Irak içindeki federe konumlarıyla büyük bir güce ve yetkiye sahiptiler. Türkiye başta olmak üzere Rusya da dahil birçok ülkeyle kendi petrol anlaşmalarını yapıyor, merkezi Bağdat hükümetine pay dahi vermiyorlardı.

Ne olacak?

Entik, mezhepsel, dinsel fay hatlarının harekete geçirildiği bölgede krizler silsilesine bir yenisi daha eklenmiş oldu. Kürtlerin kendi iç kavgası da bonusu oldu. Kürtleri kaynayan Ortadoğu kazanında her zamankinden de zor günler bekliyor olacak. Yetkileri bir süreliğine devreden Barzani uzun süre dışardan gelişmeleri izleyecek ama daha sonra uygun bir iklimini yakaladığında yeniden Kürtlerin başına dönecek.

ABD en azından bahardaki Irak seçimlerine kadar Irak merkezi hükümetinin otoritesini sarsacak işlerden kaçınacak, Haydar El İbadi’nin seçimi kazanmasının önünü açacak, İran’ın Irak üzerindeki tahakkümünü İbadi üzerinden dizginlemeye çalışacak. Irak’taki dizayn da Suriye’deki gelişmeler paralelinde önümüzdeki dönemlerde belirginleşecek.