‘…Theseus’un söylevinde de gördüğümüz gibi, demokrasinin temel ilkelerinden biri, böyle insanların siyasi kararlar verme kapasitesine ve düşüncelerini kamusal meclislerde ifade edebilme hakkına sahip olmalarıdır. Bunun için Atinalılar isegoria sözcüğünü kullanır; anlamı, modern demokrasilerde anladığımız gibi sadece ifade özgürlüğü değil, tercihen kamusal konuşmalarda eşitlik olmasıdır.’

Alıntı, Ellen Meiksins Wood’un Yurttaşlardan Lordlara, Eskiçağdan Ortaçağa Batı Siyasi Düşüncesinin Toplumsal Tarihi* kitabından.

Bizden binlerce yıl önceki ‘demokrasinin’ bu yönüyle, 2017’deki kavramdan ileride olduğunu anlatıyor.

Demokrasinin, ifadenin ve düşünceyi beyanın sadece temsil bulabilmesinden değil, eşit temsil bulabilmesinden bahsediyor. Şimdi sınırlarının daha da genişlediği sanrısında olduğumuz, her türlü kamusal alanda.

Sınırların ve temsil mekânlarının genişlemesinin, gözetimin ve kontrolün de genişlemesi anlamına geldiğini biz memlekette daha erken ve net öğrendik, şimdi dünyanın ‘demokrasisiyle meşhur’ diğer bölgeleri de idrak ediyor.


Önümüz referandum, sınırlar keskin, temsil edilenlerin nerede nasıl temsil edileceği belirli.

Sadece sayılarla baksak bile onlarca televizyon kanalı, o televizyon kanallarında hepsi yüksek perdeden bağırınca haklı olduğunu düşünen yüzlerce ‘kanaat önderi’, sosyal medyada binlerce troll ve hep bir ağızdan konuşan onlarca gazeteye karşı kapatılan gazeteler, hapse atılan gazeteciler, hatta gözaltına alınan sosyal medya kullanıcıları…

Bize demokrasi diye tanıtılanın, son onyılların popüler sözcüğü ifade özgürlüğünden başka bir şey olduğunu ve dahi sınıfsal bir gerçeklik taşıdığını konuşamadan; sözün ağzımıza tıkıldığı, gizli fısıltılara dönüştüğü bir ortamda, söz hakkının eşit dağıtılmasını talep etmek uzak bir ütopya gibi.

Bu sistemin içerisinde hiçbir alanda eşitliği yakalayamayacağımızı bilmek de bugün bulunduğumuz hali haklı çıkarmıyor üstelik.

Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bile ‘silahların eşitliğinden’ söz eder.

Anlamını bildiğiniz silahlarla ilgisi yok, bu kavramla adil yargılamadan bahsediliyor. Hakkaniyete uygun, ‘bağımsız yargı’ karşısındaki savunma hakkından. Mahkeme, kamu güvenliği ile bireysel hak ve özgürlükler arasında eşitlik kurmak zorunda.

Biz de sözün özgürlüğü kadar eşitliğini sağlayamadan, ifademizin ne kadar özgür olduğunu bilemeyeceğiz.

Ormanda devrilen ağacı kimin duyduğuna göre değişen gerçekliğin tartışılması gibi, sözümüzün ne olduğu kadar, nereye ulaştığını da bilmemiz gerekiyordu oysa.

Belki de işe en baştan, ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ten başlamak gerekiyordur!

* Yurttaşlardan Lordlara, Eskiçağdan Ortaçağa Batı Siyasi Düşüncesinin Toplumsal Tarihi, Ellen Meiksins Wood, Çeviren: Oya Köymen, Yordam Kitap.