“DHKP-C’nin Yahudi asıllı Polonya doğumlu Alman uyruklu İngiliz vatandaşı Türkçe konuşan elemanı imam ve ajan çıktı!”

Steve’i, tam adıyla Stephen Kaczynski ile kamuoyu, havuz medyasının bu tarifiyle tanıdı. Oysa Britanya vatandaşı İskoçyalı Steve, Polonya doğumlu değil, Almanya uyruklu değil, bir sosyalist olarak ajan ve “imam” hiç değildi.

Kim peki? 1963 Edinburgh doğumlu, Ediburgh Üniversitesi’nde Alman ve Rus edebiyatı okudu, beş dil biliyor, tercümanlık yapıyor. BBC’de dokuz yıl gazetecilik yaptı. Kardeşi Brian Kaczynski onu şöyle anlatmıştı: “Tutuklandığını İskoçya’da gazeteden okuduk. Kardeşimin terörizmle ilişkilendirildiğini yazıyorlardı. Steve enternasyonal sosyalist ve idealisttir. Daha önce hiç tutuklanmamıştı, gözaltına bile alınmamıştı. Casus/ajan denmesi çok saçma. Herhangi bir şiddet eylemiyle bağlantılı olması ise hayal edilemez.”

Ne diyelim, memleketimize hoş geldiniz.

Bir geceyarısı baskınının ardından 2 Nisan 2015’te tutuklanan Steve’e sadece memleketin yargısı değil, hapishaneleri de tanıtıldı. Maltepe’de tek kişilik hücreye kondu, “hücredeki kitapları kamu güvenliğini tehdit edebilir” diye tüm kitap ve dergilerine el kondu, hapishanedeki herkesten izole edildi. 24 saat duvarlara bakarak yaşamaya zorlanınca, en azından kitapları verilsin diye 40 günden fazla açlık grevi yaptı.

Peki neden tutuklanmıştı?

Sorguda Türkiye’ye daha önce ne zaman geldiği sorulmuş. Steve de ilk olarak 1996’da gelip bir hafta kaldığını, 2001’de ve 2011’de yine bir sempozyumda tercümanlık yapmak için İstanbul’da bulunduğunu anlatmış. Son olarak 2014’te İstanbul’da düzenlenen bir seminerde tercümanlık yapmış. Altı ay önce de sosyal haklar sempozyumu için buradaydı. İdil Kültür Merkezi’nde neden bulunduğu sorusunu da “Uyumak için” diye cevaplamış. Neredeyse turistik sohbet, ama tutuklandı.

Bu sorgunun ardından neyle mi suçlandı? Google Plus vasıtasıyla bir haber okumak ve Almanya, Köln’deki bir eyleme katılmakla. Bu iki nedenle yargılanıyor. İlk bakışta inanılır gelmiyor ama savcı Nihat Karpınar’ın iddianamesinde aynen böyle yazıyor. Zaten suçlamaların “açık kaynak tetkiki yoluyla elde edildiği” belirtilmiş.

Absürdlük, İskoçya Parlamentosu’na da konu oldu. Milletvekili Jim Eadie, İngiltere Başbakanı David Cameron’a verdiği önergeyle Steve’in sağlığı ve güvenliğinden endişe ettiğini yazdı. Haksız mı?

Geçen yıl Londra’da bir ağır ceza yargılamasını izlemiştim, davanın konusu soygundu. Sanıklar cam bir kafesin ardında tutuluyordu, her birinin yanına polis oturtulmuştu. Manzara açıkça insan haklarına ve onuruna aykırıydı. Ancak yargılamanın konusu “terör” olmadığından, işler kitabına uygun yürüyordu. Bırakın “eyleme katıldığını gazeteden okuduk” diye tutuklamayı, suçüstü halindeki soygunun tutanaklarının satır satır üzerinden geçildi. Sanıklara yakalamayı yapan polislere olay anı ve detayları dakika dakika anlattırıldı. Davanın tümüne değil de yöntemine özenmedim desem yalan olur. Yargılamanın sonucunu öğrenemedim ama eminim ki kapitalizmin başkentlerinden birindeki soygunun failleri en ağır cezayı almıştır.

Steve, Britanya’daki ve Türkiye’deki hukuksuzluklara karşı çıkan bir sosyalist olarak, en ağır koşullara sahip “terör” yargılamasına muhatap bırakıldı. Geçen cuma günkü ilk duruşmada tahliye oldu. Kaldığı yerden Avrupa ve Ortadoğu’daki haksızlıklarla mücadelesini sürdüreceğine eminim.