Hristiyan Batı 1648 Westfalya Antlaşması ile mezhep savaşlarını bitirip yeni dünyayı kurdu. 1618 ile 1648 yılları arasında gerçekleşen ve Avrupa devletlerinin çoğunun katıldığı savaşlar dizisi milyonlarca ölüme yol açtı. Avrupa’yı kasıp kavuran ve tarihe “Otuz Yıl Savaşları” olarak geçen çatışmaların görünür gerekçesi, “din/mezhep sorunu”ydu. Mezhepler ve mezhep içi gruplar, mezheplere mensup ülkeler, Protestanlar, Katolikler, Lutherciler, Kalvenciler, Hussçular, Almanlar, Fransızlar, İsveçliler, Danimarkalılar, Hollandalılar, İspanyollar birbirleriyle ve karşıtlarıyla savaştılar.
‘Otuz Yıl Savaşları’nın temelinde din olsa da asıl sebep değişik güçlerin hâkimiyet iddialarını hayata geçirme çabası, yani yeni bir düzen kurma mücadelesiydi. Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’na bağlı prensliklerin farklı taraflarda savaşması sebebiyle bir iç savaş niteliği de taşır. Westfalya Anlaşması’yla noktalanan bu savaşların, etkileri günümüze kadar uzanan pek çok önemli sonucu oldu. Modern Avrupa’nın coğrafi ve siyasi açıdan bu savaşlarla doğduğu, dünya sisteminin de bu anlaşmayla şekillendiği kabul edilir.
•••
Etnik, dinsel, mezhepsel kapışmanın yaşandığı Ortadoğu/İslam coğrafyasında an itibariyle yaşanan manzara 368 yıl öncesinin Kıta Avrupası’nı çağrıştırıyor. İslam dünyası bir hayli geriden de olsa mezhep savaşlarına yeni başlıyor. Kıta Avrupası’ndan yaklaşık dört yüzyıl sonra. Suudi Arabistan’ın yeni yılın hemen ikinci gününde ülkenin en önemli Şii din adamlarından Ayetullah Nemr Bakır el-Nimr de dahil olmak üzere 47 kişiyi idam etmesi ile İslam dünyasında patlamayı bekleyen mezhepsel fay hatları yeniden harekete geçti. Hindukuş Dağları’ndan Afrika Çöllerine, Kafkasya’dan Akdeniz’e uzanan hatta yer alan İslam coğrafyasında idamlara karşı Şiiler sokaklara çıktı. Sünni devletler Suudilerden yana taraf olurken, Şii-Sünni kutuplaşması devletlere sıçradı.
Suudi Arabistan idamlar sonrasında oluşabilecek tepkiyi öngörmüyor muydu? Elbette ki öngörüyordu. Ama zaten istenen buydu. Şii dünyasını ayağa kaldıran öfke seli bölgede sıkışan Suudiler için aranan fırsattı. Yemen ve Suriye savaşlarında tökezleyen, İran ile bölgesel güç savaşında mevzi kaybeden Suud yönetimi içeride de Şii isyancılar nedeniyle zor günler geçiriyordu. Petrol fiyatının gerilemesi boşalan hazine, açık veren bütçe nedeniyle sıkışan Suud yönetimi bu sıkışmışlığı aşmak ve dikkatleri başka bir yere çekmek için İran’ı provoke etmeyi seçti. İdamlar konusunda kendisi de kötü bir sicile sahip olan İran ise Suudilerin bu tuzağına kolayca düştü.
•••
Kuşku yok ki idamlar Riyad’ın Tahran ile mezhepçilik diliyle sürdürdüğü jeopolitik mücadelenin yeni bir hamlesi. İran ve Suudi Arabistan İslam dünyasının farklı kutuplarının lider ülkeleri. İran Şii dünyasının hamisi durumunda. Suudi Arabistan ise Sünni eksenin. ABD’deki PEW Araştırma Merkezi’nin raporuna göre 6,9 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 23’ü yani 1,6 milyarı Müslüman. Bu nüfusun ise yüzde 80’i Sünni. Ve Suudiler İran ile sıkı bir jeopolitik kavga içerisinde. Şii ve Sünni blok Yemen, Suriye, Irak ve Lübnan’da kıyasıya bir mücadele halinde. Bahreyn, Yemen ve Suriye üzerinden Suudileri sıkıştırmaya başlayan İran Suudi Monarşisi’ne karşı moral üstünlüğü ele geçirmiş durumda. ABD ve Batı dünyası ile ilişkileri, Suudilerin tüm engellemelerine rağmen, rayına oturtmaya başlayan Tahran bölgesel insiyatifi ele geçirmek üzere.
İran’ın Ortadoğu ve İslam coğrafyası üzerinde artan etkisi bölgesel rakibi Suudi Arabistan için bir kabus niteliğinde. Bu nedenle Ortadoğu’da mezhepsel fay hatları üzerinden ateşlenecek bir çatışma Suudilerin en çok istediği şey. Çünkü Suudi yönetimi tüm okumasını bu mezhepsel ayrılık üzerinden sürdürüyor. Geçen ay ilan edilen Sünni Koalisyon’un ardından böylesi bir hamlenin gelmesi bekleniyordu. Suudi yönetimi, Nemr’i infaz ederek İran’ı cepheye çekmeye çalışıyor.
Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilim şimdiden Körfez’e de sıçradı. Bahreyn ve Sudan Tahran ile ilişkileri dondurdu. Suudilerin Suriye’de kurdurduğu İslam Ordusu ve Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Riyad’a destek verdi. Hizbullah ve Irak ise İran’dan yana açıkça tavır takındı. Suudilerin ateşini yaktığı krizin şu an için sıcak bir savaşa dönüşmesi beklenmese de mezhepsel düşmanlığı daha da derinleştireceği muhakkak. Bu durumun bütün bölgede ciddi sonuçları olabilir. Dış politikasını mezhepsel söylem üzerinde kuran AKP Türkiyesi’nin Sünni-Şii ayrımını körükleyen rekabetin tarafı olmamasında fayda var.