Ne acıdır ki Sykes-Picot’tan Lavrov ve Kerry’e Ortadoğu’nun kaderi hep dışarıdan, egemenler tarafından belirlendi. Yüz yıl önce bu kadere hükmeden, kapaklandıkları bir otel odasında ellerindeki cetvellerle bölgenin haritasını çizen iki genç hariciyeci, İngiltere’nin Ortadoğu uzmanı Sir Mark Sykes ve Fransız diplomat Francois Georges Picot’tu. Yüzyıl sonra ise bütün bir bölgenin kaderi Lavrov ve Kerry’nin elinde. Birincisi Rusya’nın, ötekisi de ABD’nin dışişleri bakanı.

Geçen ay, Ortadoğu’nun bugünkü sınırlarını tayin eden Sykes-Picot anlaşmasının yüzüncü yıldönümüydü. Bu vesileyle Ortadoğu’nun suni sınırları bir kez daha gündeme geldi. Sykes-Picot’un 16 Mayıs 1916 tarihinde gizlice imzaladıkları anlaşma, iki emperyal gücün çıkarlarının bekası için bölge dinamiklerini gözardı eden, halkların isteklerini hiçe sayan ve bugün de devam eden ve kronikleşen sorunların temelini oluşturan yapısı dolayısıyla çokça eleştirildi. Ancak tüm haklı itirazlara rağmen bugün de benzer bir yanlışa düşüldüğünü söylemeden geçemeyiz.

Yüzyıl da geçse aradan, değişen bir şey yok esasında. İki sömürgeci gücün imzaladığı anlaşmadan tam yüz yıl sonra Ortadoğu yeni bir emperyalist paylaşım savaşının odağında. Paylaşım ve egemenlik savaşının merkez üssü ise bu kez Suriye. Masa başında iki genç diplomatın cetvelle çizdiği sınırlar bu kez farklı iki aktör tarafından kapalı kapılar ardında Suriye’deki paylaşım savaşı üzerinden tanzim ediliyor. Değişen sadece aktörler. İngiltere-Fransa’nın yerini ABD ve Rusya, Sykes-Picot’un yerini ise Lavrov-Kerry aldı. Ve bir kez daha cetveller başkalarının elinde!

•••

Birkaç ay önce Ankara’da yapılan Red+Enstitü sempozyumunda Ortadoğu’daki dramı, küresel güç odaklarının bölge üzerindeki belirleyiciliğini İlhan Uzgel hoca mealen şöyle özetlemişti; “Yüzyıl önce Sykes-Picot Ortadoğu üzerinde anlaşırken, en azından bunu utanarak, gizli yaptılar. Bugün yine bir paylaşım savaşı var. Bu savaşın merkezi ise Suriye. Ancak Suriye üzerinde söz sahibi olan, anlaşmalar yapan, el sıkışan Suriyelilerin kendisi değil; Kerry ve Lavrov.”

İlhan hocanın sözleri bir gerçekliği tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor. Lavrov ve Kerry’den, yani iki emperyal güçten bağımsız Ortadoğu’da adım dahi atılamıyor. Suriye’deki ateşkes görüşmelerini de, müzakereler sürecini de bu iki isim koordine ediyor. Savaş Suriye’de ama anlaşmaya varan, kameraların karşısına geçen, el sıkışan Lavrov ve Kerry. Bütün savaşın yazgısı bu ikilinin iki dudağının arasından çıkan sözlere bağlı. Ve Yeni Ortadoğu’nun haritası da bu ikilinin ellerinde Suriye üzerinden bir kez daha belirleniyor.

•••

Suriye maalesef öyle bir noktaya getirildi ki her türlü kirli oyununun oynayabileceği bir zemin oluştu. Sykes-Picot bölgeyi bölmüştü, halkları birbirine düşmanlaştırmıştı. Günümüzde yeni Sykes-Picot yazma peşinde koşan aktörlerin ortaya çıkaracağı olası harita da benzer tehlikeyi içinde barındırıyor.

Sykes-Picot anlaşmasının cetvelle çizdiği sınırlar mezhepsel ve etnik ayrışmayı temel alırken, yeni yaratılmak istenen sınırlar da aynı şekilde mezhepsel, etnik, dinsel ayrımlar üzerine kurulu.

Tek fark şu ki, öncekinden farklı olarak egemenler sadece bölgenin fiziksel sınırlarını çizmiyor. Ülkelerin idari yönetimleri de yeniden taksim ediliyor. Bu kodlar üzerinden fiiliyatta üçe bölünen Irak ve Lübnan bunun en bariz örneği. Lübnan Şiiler, Sünniler ve Hıristiyanlar arasında bölüşülürken, Irak ise Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında paylaşıldı. Lübnan’da cumhurbaşkanlığı Hristiyanlara, başbakanlık Sünnilere, Meclis başkanlığı da Şiilere verildi. Ve ülke 90’dan bu yana bu şekilde idare edilir oldu. Benzer formülasyon işgal sonrasının Irak’ında da uygulamaya sokuldu. Saddam sonrası ülkede cumhurbaşkanlığı Kürtlere, Başbakanlık Şiilere, Meclis başkanlığı ise Sünnilere verildi.

Irak ve Lübnan’a benzer şekilde Suriye’nin de etnik ve dinsel fay hatları doğrultusunda üçe bölünme senaryoları ise güncelliğini koruyor. Batı’da Akdeniz kenarında Nusayri devleti, kuzeyde Kürt, Irak sınırında ise Sünni Arap’ların hâkim olacağı bir Sünnistan. Sünni aşiretlerin yoğun olduğu Irak-Suriye sınırı fiili olarak buharlaştı ve her iki ülkenin bu bölgeleri IŞİD’in denetimine girdi. IŞİD hâlihazırda kendi İslam Devleti’ni ilan etmiş durumda. İslam Devleti’nin yumuşatılarak Sünnistan’a evrimle olasılığı yok değil.

Evet, aradan koca bir asır geçse de, “şark cephesi”nde değişen bir şey yok! Yeni bir bölüşümün arifesindeyiz. Yine büyük güçler söz sahibi, karar alıcı ve nihai hüküm verici.