Saray, seçim manifestosu bile yayımladı:

“Türkiye şahlanacak!”

Memleket tarihini, bol keseden finanse ettikleri TV dizileri sanıyorlar: Kuruluş, Diriliş, Şahlanış… Demek ki bir Çöküş dizisi çekilebilir, hem şahlanamadan! Veya tam da şah’lanmaya çabaladığı için. Saray’a bir de Şah mı gelsin yani!

Evet, Muhalefet T A M A M dedi ve morali yükseldi ama hâlâ çok moral bozucu (ve bir bakıma uyarıcı) tespitler de var.

CHP’nin seçim yasasıyla ilgili değişikliklerin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun ‘ciddi’ bulunarak esastan görüşme kararı alınması, seçimlerin iptali ya da ertelenmesine bahane olabilirmiş. Ortalığı karıştırarak güvenlik gerekçesiyle de seçimler iptal edilebilirmiş. Bunlara ilaveten başka bir spekülasyon daha var. Geçen hafta sonu Ankara’daydım. Kulislerde “vay efendim NATO’cu bir darbe olacakmış” da, “MHP’li subaylar üzerinde etkili Bahçeli devreye girip engellemiş” de, “böylece mecburen erken seçim kararı aldırmış” da, “vay efendim Reis de ‘gidersem valla seçimle giderim’ diye söz vermiş” de filan… (Gerçi en son “Millet ne zaman tamam der ise o zaman çekiliriz” ve ardından “Ortaya çıkan sonuca da herkes rıza gösterecek” sözleri bile manidar bulundu!)

Üstelik bunları işittikten sonra bir de Erol Mütercimler’in Yörünge dergisine söylediklerini okuduk: “İşte ben beka meselesidir derken de, Devlet Bahçeli’nin konuşmasının içinde buna benzer cümleyi kurmuş olması da, bana tüm bunları gösterdi. Bunun anlamı şu bana göre: NATO’nun koridorlarında bir hareketlenme var. Bunu askeri anlamda ifade ediyorum. Bunlar nasıl kesilmeli? İşte bu tür seçim kararları alırsanız, bu sorunları bir süre ötelersiniz.”

Peki, ama Mütercimler neden bu sözleri Başbakan Yıldırım’ın başdanışmanı Abdülkadir Özkan’ın genel yayın yönetmenliğinde yayımlanan Yörünge dergisinin Mayıs sayısındaki bir röportajında söyledi? AKP’nin yine “mağdurum da mağdurum” diyebilmesi için mi? Eskiden “genelkurmayın ışıkları sabaha kadar yandı” filan derlerdi, şimdi böyle diyemiyorlar. Şimdi diyorlar ki, NATO koridorlarında hareketlenme varmışmış! Seçime az kala bu tür spekülasyonları köpürtürlerse şaşırmayız. Ama bu lakırdılar bir yönüyle de “seçim olmaz” veya “seçimi kaybetseler de devretmezler” spekülasyonuna cevap bir spekülasyon anlamı da taşıyor! Şunu da söyleyelim, bu iktidara “tamam” denilecekse bunu darbeciler değil elbette halk diyecektir ve darbecilere de dur diyecektir!

Zemini Saray olan Cumhur İttifakı zoraki ve çelişkili bir ittifaktır!

‘Yeni Türkiye’ deyip eskitilen Cumhuriyet de sömürücü hâkim sınıflar ile sömürülen emekçi sınıflar ikiliği üzerinde ve başlangıçta hâkim sınıflar ittifakının hiçbir kesiminin diğerleri üzerinde hegemonyasının olmadığı bir ‘güçsüzler dengesi’ ortamında kurulmuştu ve bu zoraki ve çelişkili bir ittifaktı. Böylece oligarşi’nin (müesses nizamın, kurulu düzenin) Türkiye’ye özgü modelini tarif ederken kullandığımız ‘çelişkili ve zoraki hâkim sınıf ittifakı’nın pratiğinde, tarihin farklı dönemlerinde kurulan sehemler (mafyatik ve sınıfsal suç ortaklıkları) kısa süre önce Cemaat ile şimdi de MHP ile zoraki ve çelişkili ittifak şeklinde devam ediyor.

Devrimci Yol günlerinde, şu ya da bu gerekçeyle (“aman bu biraz demokrasi yanlısıymış canım” gibi) hâkim sınıf kesimlerinden birinin kuyruğuna takılmamış olmamızda, bağımsız bir devrimci hat izleyebilmemizde zoraki ve çelişkili ittifak kavramsallaştırmasının epey faydalı olduğunu biliyorum.

Muhalefetin ‘Millet İttifakı’ da çelişkili ve zoraki bir ittifaktır! Yani şimdiki çelişkili ve zoraki hâkim ittifak karşısında bir de çelişkili ve zoraki muhalefet ittifakı var. Bu tespiti ciddiye almamız sayesinde “aman İYİ parti, Saadet Partisi demokrasi yanlısıymış canım” gibi şaptan şeker olmayacak kesimlerden birini alkışlamayacağımızı, bağımsız devrimci hattımızdan sapmayacağımızı ve sadece hâkim ittifaka karşı çıktığımızı söylemek mümkün. Nitekim Alper Taş da yeri geldiğince vurguluyor: “Kimse kimsenin rakibi olmayacak, kimse kimsenin ayağına çelme takmayacak. Herkes bulunduğu yerden AKP-MHP blokunun yenilmesine odaklanıp bir çalışma yapacak.”

Zoraki ve çelişkili muhalif ittifaka koşulsuz Evet değil, Saray’ın zoraki ve çelişkili ittifakına kesin ve mutlak Hayır! Ve bunu derken, ikinci turda hâkim ittifaka kaybettirecek en büyük faktörün, birinci turda muhalefetin fazla milletvekili çıkarması olduğunu da unutmamak! Baksanıza şimdiden Meclis’te çoğunluğu muhalefet alsa bile Reis kazandığında işi pişkinliğe vuracaklarmış; Reis’in atayacağı bir Bakanlar Kurulu, Meclis çoğunluğu hangi partide olursa olsun KHK çıkarabilecekmiş. Aslında milletvekili seçimini kaybedeceklerinin de bir itirafı!

Efendim, memleketin çoğunluğu dinci veya milliyetçi deyip zoraki ve çelişkili muhalif ittifakın bileşimine mahkûm değiliz. Bu ülkenin büyük çoğunluğu, din-milliyet kimliği ötesinde sınıfsal olarak ezilendir, emekçidir ve bizim adresimiz her partiden bu ezilenlerdir. Özellikle ekonomik krizin bağıra çağıra geldiği, doların alıp başını gittiği günlerde…

Birleşik Haziran Hareketi TAMAMMATİK başlığıyla çarpıcı bir duyuru yaptı: “Araştırmalar, bugüne dek AKP’ye oy vermeyen 10 kişiden 9’unun AKP’ye oy vermiş en az bir kişinin tercihini değiştirmek için hiçbir şekilde birebir iletişim kurmadığını gösteriyor. Yani yüzde 90 boşluğa konuşuyor. Oysa… Genel toplamda AKP’ye oy vermeyen beş kişiden biri sadece bir kişinin tercihini değiştirirse AKP’nin oyu yüzde 10 düşecek. Öyleyse... AKP’ye oy verenlerle konuşalım.

Sanıyor musunuz ki AKP’ye geçmişte oy vermiş insanlar çok mutlu? Yoksulluktan, yolsuzluktan, çöken eğitim sisteminden, haksızlıktan ve hukuksuzluktan herkes bıktı... Aslında... Herkesin konuşmaya, çözüm bulmaya o kadar çok ihtiyacı var ki! Eğer insanların tercihlerini değiştirmek için çaba harcamazsak, sonuçtan şikâyetçi olmaya da hakkımız yok. Kısacası… Önümüzdeki seçimlerde sadece bir kişinin tercihini değiştirirseniz iktidar değişiyor! Kesin bilgi, yayalım.”

Bu arada HDP’nin dışlanması elbette kabul edilemez. Ama HDP’ye de (kendi iradesi dışında!) sosyalist bir misyon yüklemek de zorlama değil mi? HDP, Ortadoğu’da Kürt birliği siyaseti güttüğünü çeşitli kereler açıkladı. Onun zoraki ve çelişkili hâkim ittifak karşısında olması ve öyle kalması bir kazanç sayılmalı. Çünkü seçimde birinci turu ekonomik koşullar, yoksulluk, kadınlar ve gençler; ikinci turu ise Kürtlerin tercihi de belirleyecek görünüyor.

Demokrasinin d’sinin olmadığı koşullarda ‘demokratik’ bir seçim olmaz. Ne olur? Demokrasi için seçim olur. Fiili demokrasi dayatılır, fiili demokrasi koşulları savunulur, mesela ‘seçim güvenliği’ için fiili mücadele bile bu yönde bir adımdır. Seçim sonucuyla gerçek demokrasi gelmeyecek olsa bile bu ilk adımlarla fiili demokrasi yönünde ilerlenecek, güç biriktirilecektir.

Peki, fiili demokrasi nedir? Saray rejimini tamam’ına erdirmek için sonucu ne olursa olsun asıl seçimden sonra ve asıl bizlerin D E V A M etmek zorunda olmasıdır.