Donald Trump’ın dış politikası nasıl olacak? Bütün dünyanın gözü dünya jandarmalığını üstlenen ABD emperyalizminin dümenine geçen Trump’ta! Sadece Türkiye’de değil, Rusya’dan Çin’e, Avrupa Birliği’nden İran ve İsrail’e kadar yerkürenin dört bir tarafında kaygılı/meraklı bir bekleyiş söz konusu.

Popülist-sağcı milyarderin ne tür çılgınlıklara yol açacağını kestirmek mümkün değil. Gerek seçim kampanyası gerekse de yemin törenindeki konuşmasında ABD dış politikasının genel hattına dair önemli mesajlar veren “emlak kralı” sadece ABD’yi değil uluslararası ilişkileri de şirket gibi yönetmeyi planlıyor.

Milyarlarca dolarlık emlak imparatorluğunun sahibi olan Trump kendini “iş yapan” biri olarak tanımlıyor. Kararlarının temel referansının “kâr-zarar”, “maliyet-fayda” dengesi olacağını ilan etmekte beis görmeyen bir “tüccar kafa!” Temel ilkesi “önce Amerika.” Ülkenin dört bir tarafını duvarlarla örme, göçmenleri gönderme vaadi bu politikanın bir yansıması.

Uluslararası ilişkilerde yeni bir başlangıç yapmak istediğini önceden duyurmuştu. Atacağı her adım, yapacağı her dokunuş “kelebek etkisi” yaratabilir. Tarihi kökler, ortak ilkeler ya da sözleşmeler hiçbir rol oynamayacak. İran’la nükleer anlaşmadan tutun da Kıta Avrupası ve Çin ile ticaret anlaşmalarına kadar temel uluslararası anlaşmaları tartışmaya açması işadamı zihniyetinin göstergesi.

•••

Trump selefi Obama’dan görevi devralırken “Tanrı ABD’yi korusun” sözüyle bitirdiği konuşmasında, “Bugünden itibaren her şeyin başı ABD olacak” dedi, radikal İslamcı terörün kökünü kazıyacaklarını vaat etti. ABD halkına “Sizi asla hayal kırıklığına uğratmayacağım” sözü veren Trump, “Tüm hayallerimizi geri alacağız” şeklinde konuştu.

Bu hayallerin bugüne kadar diğer halkların gözyaşları üzerinden nasıl inşa edildiği ortada. Önceliği iç sorunlara vereceğini kaydeden, izolasyonist bir politika izleyeceği varsayılan Trump’ın, ABD’nin hegemonik tahakkümünün devamı için elinden geleni ardına koymayacağı muhakkak. Bu konuda radikal bir dönüşüm beklentisine kapılanlar büyük bir hayal kırıklığına uğrayacak.

ABD dış politikasının genel hattının ne olacağını kestirmek mümkün. ABD’nin 45’inci Başkanı Trump şimdiye kadarki en kapsamlı röportajını Alman Bild ve İngiliz Times gazetelerine ortak verdi. Burada Almanya, AB ve NATO ile ilgili söyledikleri, büyük bir şaşkınlık ve kaygıya neden oldu. Avrupa Birliği’nin sadece Almanya’nın çıkarlarına hizmet ettiğini, NATO’nun da modası çoktan geçmiş bir teşkilat olduğunu, İngiltere’nin Birlik’ten ayrılmasının çok iyi bir karar olduğunu söyledi.

Trump sadece AB’ye değil, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, diğer uluslararası kuruluşlara da şüpheyle yaklaşıyor. Ona göre her devleti aynı anda memnun etmek mümkün değil; bu nedenle esas olan, iki devlet arasında yapılacak doğrudan işbirliği ve alışverişler.

Asya-Pasifik bölgesindeki Amerikan askeri varlığını artıracağı vaadinde bulunan Trump için öncelik Çin olacak. Çin’e karşı Japonya’nın kendi savunmasını yapması gerektiğinden bahsetti. ABD ağırlığını Ortadoğu’dan Asya-Pasifik hattına kaydıracak. Esasen bu strateji Obama’nın da resmi politikasıydı. Çin’i hem askeri, hem de ekonomik olarak kendisine rakip olarak gören Trump’ın bu ülkeye karşı “özel tedbirler” alacağı muhakkak.

•••

Kibir, cehalet ve paranın bileşiminden oluşan Trump, Batı için Demirperde’nin yıkılmasından bu yana aşılması gereken en büyük zorluklardan biri olabilir, zira dış politikanın temel ilkeleri sarsılabilir. Trump, Rusya ile ilişkisini de Dışişleri Bakanı Rex Tillerson üzerinden -ki kendisi dünyanın en büyük enerji şirketlerinden Exxon Mobil’in eski CEO’suydu- yürütmeye çalışacak.

İran’la nükleer anlaşmaya net bir biçimde karşı olduğunu birçok kez belirten Trump, söz konusu anlaşmayı yeniden müzakereye açabileceğini dile getirmişti. Ancak bu o kadar da kolay olmayacak.

Türkiye ile ilişkilerde de “tüccar-işadamı” politikası geçerli olacak. Trump’ın gelişine herkesten fazla sevinen Ankara özellikle iki konuda Trump’tan talepte bulunacak. Birincisi, Washington’ın PYD/YPG ile olan ilişkisini kesmesi. İkincisi ise Pensilivanya’da bulunan Fethullah Gülen’in iadesi.

Mültimilyoner işadamının Türkiye’den temel isteği ise ABD’nin Ortadoğu politikalarında “yancılık” yapması. İlk kesişim noktası IŞİD’e karşı mücadele. Trump’ın politikasının temel stratejisi IŞİD ile savaşı kendi askerlerini göndermeden yapmak. IŞİD’i Irak ve Suriye’ye asker göndermeden yenmesinin tek yolu Türkiye’den geçiyor! Türkiye’nin halihazırda Suriye’de bulunan kuvvetleri ve daha da artabilecek olan askeri varlığı ABD için önemli bir kara gücünü oluşturacak. Neo-Osmanlıcıların Suriye içlerinde her türlü çılgınlığa hazır oldukları düşünüldüğünde, Ankara-Washington arasında karşılıklı oluşacak olan “alışverişe dayalı ilişki” ülkeyi yeni maceralara sürükleyebilir. Şayet aksi bir durumla karşılaşılmazsa.

Trump’lı bir dünyayı zor günler bekliyor olacak. Ekonomik, siyasi, askeri her anlamda agresif, provokatif bir dönemin kapıları açılmış oldu. Trump, “Tanrı Amerika’yı korusun” sözleriyle yeminini bitirmişti. Ancak öyle görünüyor ki Trump’lı bir dünyada korunması gereken ABD değil, dünyanın geri kalanı olacak. “Tanrı dünyayı Trump’ın şerrinden korusun!”