Edward Snowden’dan bahsediyorum. Daha doğrusu ben değil, The Economist bahsediyor. Dergi, Edward Jay Epstein’in ‘Amerika Sırlarını Nasıl Kaybetti: Edward Snowden’ başlıklı kitabıyla ilgili bir yazı yayınladı. 14 Ocak 2017 tarihli yazının başlığı da ‘Amerika’yı gözetlemek, Edward Snowden tarihi nasıl değiştirdi?’
‘Tarihi değiştirmek’ tanımının abartısı bir yana, Snowden, ülkenin milyonlarca [gözetleme] sırrını kamuya açarak, ABD’nin de ‘demokrasi götürdüğü’ ülkeler ve örgütlerden ya da Çin ve Rusya gibi ‘demokrasi savaşı verdiği’ ülkelerden farkı olmadığını göstermişti.

Tarihi değiştirmese de, ABD’nin, dünyada milyonlarca kişinin internet verilerini ve telefon kayıtlarını izlediğini ortaya çıkaran eski NSA çalışanı Snowden’ın da Chelsea Elizabeth Manning gibi yeni mücadele yollarından birini açtığı kesin: Gözetleme yoluyla kurulan yeni totaliter rejimlere karşı kamu yararı olan bilgilerin ifşası.
Şimdi Rusya’da yaşıyor ve hakkında kahramanlıktan ajanlığa dek her türlü niteleme yapılıyor. ABD hükümetine göre ‘vatan haini’. Epstein’e göre ise, Snowden, sadece sıradan vatandaşa değil, ABD hükümetine de ‘Gözetleyen Leviathan’ın zararlarını göstererek bir kamu hizmeti vermiş oldu. (Bunu yaparken, ABD’nin internet bağlantısı olmayan bilgisayardaki veriyi bile toplayıp kullanabileceğini kanıtlayarak hükümete duyulan güvenin sarsılmasına da vesile oldu.)

İki ay önce kaybettiğimiz, Küba Devrimi’nin Lideri Fidel Castro da, Snowden’ın ‘cesaretine ve adaletine hayran olduğunu’ söylemişti.

Snowden ABD’ye ait istihbarat bilgilerini İngiltere’deki The Guardian ve Washington Post gazetelerine vermişti. Bilgiler içerisinde, aralarında Facebook, Yahoo, Google, Microsoft, Skype, YouTube ve Apple’ın da bulunduğu dokuz internet sitesinin ABD tarafından gözetlendiği, verilerinin kaydedildiği yer alıyordu. ABD’nin, internet ve telefon ağıyla bağlı büyük bir Leviathan kurduğunu da böylelikle kanıtlamıştı. Snowden gazetecilere bilgileri sızdırmasının ardından önce Hong Kong’a sonra Moskova’ya geçti. Yaklaşık bir ay Moskova Havalimanı’nda yaşadı ve Rusya’dan geçici sığınma hakkı aldı.

Peki, Türkiye’de bir türlü anlaşılmayan ya da yanlış anlaşılan ya da ısrarla yanlış anlatılan ya da işin içinde teknoloji olduğu için zaten doğru anlaşılması zaman alacak olan gerçek ne?

Snowden’ın sızdırdığı bilgileri haber yapan gazetecilere olanlar.

Ne oldu peki gazetecilere?

Hiçbir şey.

Soruşturulmadılar, haklarında dava açılmadı, gözaltına alınmadılar, tutuklanmadılar, öldürülmediler. Gazetecilik yapmaya devam ediyorlar. Çünkü başka haklar tartışılır olsa da halen ve en azından basın özgürlüğünün olduğu ülkelerde gazetecilik yapıyorlar.

Hiçbir şey derken, o kadar da değil tabii.

Snowden’ın açıkladığı belgeleri yayımlayan Washington Post ve Guardian’a Pulitzer ödülü verildi.

Belgeleri yayımlayan Guardian editörü Alan Rusbridger ile Snowden’a ayrıca, 2014’te, Alternatif Nobel Ödülü olarak da anılan The Right Livehood Onur Ödülü verildi.
The Right Livehood ödülü verirken şu açıklamayı yaptı: ‘Snowden devletin demokratik sürecin temellerini ve anayasal hakları ihlal eden boyuttaki gözetimini inşa etme cesaretini göstermesi nedeniyle, Rusbridger devletlerin ve kuruluşların yasadışı girişimlerini büyük bir direnişle kamu çıkarları doğrultusunda sorumlu gazetecilik örneğiyle ifşa ettiği için ödüle layık görüldü.’

Türkiye’de ise benzer sebeplerle altı gazeteci (dün itibariyle) 23 gün gözaltına layık görüldü.