Tarih tekerrür mü ediyor?

Bundan 32 yıl önce “demokrasiyi kurtarmak” adına 12 Eylül günü darbe yapılmıştı. Bundan 2 yıl önce yine 12 Eylül günü ve yine “demokrasiyi kurtarmak” adına bir referandum yapıldı.

Birinci 12 Eylül darbesi ardından, MHP yöneticilerinden Agâh Oktay Güner’in sıkıyönetim mahkemesinde “Bizler cezaevindeyiz fikirlerimiz iktidarda” sözleri tarihe geçti.

İkinci 12 Eylül referandumu ardından, cunta lideri Kenan Evren için de iddianame hazırlandı, yargılanacak ve muhtemelen o da mahkemede “Bizler yargılanıyoruz ama fikirlerimiz iktidarda” diyecek mi?

Tarihin ironisi şurada ki, MHP’li Güner haklıydı, şimdi Cuntacı Kenan Evren de haklı!

Bu arada elbette sol cenahtan AKP şakşakçıları da absürt biçimde “haklı” çıktılar! Referandum’da “evet” dediler ve muratlarına erdiler. Yaşasın, Kenan Evren yargılanıyor!

Peki ama bunlar 32 yıl önceki 12 Eylül döneminde, “Bakın işte MHP’liler de yargılanıyor ne güzel!” diye neden alkış tutmadılar? Bu tıynette insanlar, 1920 yılında Mustafa Kemal’in emriyle Celal Bayar’ın genel başkanı olduğu resmi “komünist” partisini akla getirmiyor mu? Şimdi de AKP’nin teşekkür ettiği ve hatta finanse ettiği Truva atları olarak dolanıyorlar ekranlarda, sosyal medyada...

Tuhaf olanı ise, sanki “Kenan Evren’in yargılanması kötü” diyen varmış gibi, bir de şirretlik yapıyorlar. Yargılansın. Belasını bulsun. Ama cambaza bakmayız, arkadaş!

Çünkü, eski rejimin tekrarı ve devamı doğrultusunda kurulan yeni baskı rejiminin, öncekini yargılaması sayesinde kendisini aklamasına alet olmayız. 1980 yılı 24 Ocak kararları (neo-liberalizm) ile 12 Eylül (faşizm) bağlantısını unutmayız ve unutturmayız. Çünkü AKP şimdi bu bağlantının kördüğümü...

2010 Referandumu sonrası dönemde memleketin geldiği durum ortada! Yargı, üniversite, eğitim, sağlık, medya, Kürt meselesi... Yani akla gelen-gelmeyen her hayati konuda mevcut hükümet bir karabasan gibi 12 Eylül rejimine dahi rahmet okutacak uygulamalarıyla çöktü üzerimize...

Referandumda hayır demiştik. Oysa muhtevasında bir iki janjanlı madde var diye evet’i basanlar bu yeni baskı rejimine payanda oldular. Ne gibi? Mesela tam da “grev yasaklarını kaldırmak, genel grev ve siyasi grev hakkı getirmek” gibi palavralarla tezgâhlanan maddeler sayesinde kamu çalışanları için “mutlak grev yasağı” anlamına gelen gelişmelere çanak tuttular.

Ama “hakkını” yememek lazım, Tayyip Bey o sıralar da ha bire “heybedeki asıl turplar sonra çıkacak” deyip duruyordu. Turplar çıktı heybeden. “Sivil” Cemaat cemiyeti! Polis devleti! Yetmedi mi? ÖYM (Özel Yetkili Mahkeme) adaleti! Vesayetin de vesayeti! Şimdi beyinlerine turp sıkılanlar, sağlıkta reform diye yenilen kazıkları, eğitim diye umreye götürülen sebisübyanları, amfi yerine artık hayat üniversitesi cezaevlerinde gün sayan genç muhalifleri, çevre katliamına direnmeye çalışan köylüleri görüyorlar mı?

Ve hâlâ bizlerden şu hükümeti, 12 Eylül iddianamesini hazırlattı diye takdir etmemiz mi bekleniyor? Yahu bu iddianamenin (O. Müftüoğlu’nu “Dev Yol İstanbul sorumlusu” olarak yazan içeriği, soğuk savaş argümanları, hangi zihniyeti temsil ettiği filan hepsi bir yana) tam da “Yeni bir 12 Eylül dönemini başlattığımızdan eski 12 Eylül’ün hükmü kalmamıştır” hükmüyle kaleme alındığı aşikâr değil mi? Öyle ki, Kenan Evren bile savunmasını yazarken yine bu iddianameden doğrudan alıntı yapabilir...

Tam bir torba iddianame! Çünkü torba referandumun ürünü. Aslında bu torba referandumu ve hükümetin çıkardığı torba yasaları yeni bir siyaset tarzı da yarattı:

Her seferinde aynı torbanın içine sessiz sedasız öyle kazıklar konuluyor ki... Mesela belediye işçilerinin, genç işçilerin, engellilerin vb. canlarına okuyacak düzenlemelerin hemen yanı başında vergi borcunun hafifletilmesi yer alıyor... Ve öyle bir tezgâh kuruluyor ki, “vergi borcum kalktı” diye sevinen esnaf baba, işçi oğlunun canına okuyacak aynı yasaya mecburen sessiz kalıyor. Maksat tam da budur: Birisi bağırırken diğeri onu sustursun!

Eldeki yüzde elliyle öteki yüzde ellinin canına okunsun.

Hani yargı ıslah edilecekti? “Yargıyı Kemalist-bürokratik vesayetten kurtaracağız” dediler, cümbür ve cemaatin vesayetine bağladılar. Hani askerin her bir şeyinin hesabı soruluyordu? Ama asker artık “kendi” askeri olunca sormaya gerek duymadılar; Uludere sorgulamasını kapattılar.

Çünkü artık sivilin de askerin de yolu Washington’a aynı güzergâhtan çıkıyor. Ve bakın işte, Asker-Hükümet omuz-omuza Suriye savaşı hazırlığında, el-ele Kürt sorununda devrede...

Ey Tayyip Bey tarafından beyinlerine turp sıkılanlar! Şimdi sıkıysa, her şey bir yana, gidip 12 Eylül’den bin beterini yaşayan ve “Êdî bese /Artık Yeter” demekten helak olan Kürtlere bir daha sorun:

“AKP Kenan Evren’i yargılıyor, bu da mı yetmez?”