İstanbul seçiminde iktidar blokunun hezimete uğraması hemen etkisini gösterdi. İstanbulluların büyük bir bölümü 24 Haziran sabahına şehirlerine ve ülkelerine dair yeni umutlarla başladı. Sokaklarda değişim rüzgarının izini görmek mümkün. Uzun zamandır kent yaşamında kendini kuşatılmış hisseden insanları yüzleri gülüyor. Üzerlerinde görevlerini yerine getirmiş olmanın gururu var. Kendilerini şimdiden daha özgür hissediyorlar. Vapurdan metrobüse her yerde […]

İstanbul seçiminde iktidar blokunun hezimete uğraması hemen etkisini gösterdi.

İstanbulluların büyük bir bölümü 24 Haziran sabahına şehirlerine ve ülkelerine dair yeni umutlarla başladı. Sokaklarda değişim rüzgarının izini görmek mümkün. Uzun zamandır kent yaşamında kendini kuşatılmış hisseden insanları yüzleri gülüyor. Üzerlerinde görevlerini yerine getirmiş olmanın gururu var. Kendilerini şimdiden daha özgür hissediyorlar. Vapurdan metrobüse her yerde AKP’nin İstanbul’da kurduğu rant ve talan düzenini açık bir biçimde eleştiriyorlar, İmamoğlu’ndan taleplerini dile getiriyorlar. Ekrem Bey, beklentisi yüksek bir seçmene hizmet etme sorumluluğunu üstlenmiş durumda. Kenti barıştırmak, özgürleştirmek ve İstanbul’da sosyal adaleti tesis etmek gibi üç temel görev yeni yönetimin omuzlarında.

23 Haziran’ın etkisinin İstanbul ile sınırlı olmayacağı en baştan itibaren belliydi. Nitekim muhalefet açık ara farkla ipi göğüslediğinde tek adam rejiminin tartışmaya açılması kaçınılmaz hale geldi. Geçtiğimiz hafta Kılıçdaroğlu, Akşener ve Karamollaoğlu, peşi sıra şaibeli referandumla kurulan düzenin değişmesi gerektiğini söyledi. Güçlendirilmiş parlamenter sistem talepleri yükseldi. Erdoğan ise bu seri top atışına karşı savunmaya geçmek zorunda kaldı; “akşam kalk sabah kalk referandum dünyada böyle bir şey yok” dedi. Dedi demesine ama iktidar sözcüleri aynı günlerde sistemin “rehabilite” edilmesi için hazırlık yapıldığını açıkladı.

Vaat ettikleri “rehabilitasyon” parlamenter sisteme dönüş değil. Sadece 1 yılda işlemez hale gelmiş sistemi “sürdürülebilir” kılmak amacındalar. Bu, öze ilişkin bir tartışmadan çok makyaj olarak tanımlanabilecek bir dizi değişiklik anlamına geliyor. Çünkü bu rejimden nemalanan tahmin ettiğimizden daha fazla. Daha yeni Arınç’lı, Akbulut’lu YİK kendine ilk toplantısında %40 zam yaptı. Saray’ın sahip olduğu yetkilerden gerçek manada ödün verilmeksizin sistemin defolarının kapatılması ise imkânsız. 23 Haziran yenilgisine rağmen Erdoğan geri adım atmaya yanaşmayacak. Fakat AKP-MHP blokunun Meclis çoğunluğunu kaybetmesi ve muhalefetin akılcı hamleleri Erdoğan’ın inadını kırabilir.

Babacan-Gül parti girişiminin pişirilmesi şimdilik AKP’nin alternatifinin hazırlanmasından ziyade güdük bir “restorasyon projesi” görünümünde. Babacan’ın ya da Gül’ün parlamenter sisteme dönüş gibi bir hedefinin olma ihtimali çok düşük. Onlar daha çok Batı’nın ve Türkiye’deki egemen sermaye gruplarının istediği ölçüde bir tadilata talipler. Yeni oluşum liberal-muhafazakâr denebilecek bir koalisyon kurma arayışında. Bir yanda AKP’de “işler kötü gidiyor” diyenler, bir yanda 2015 öncesinde Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığından medet umanlar… Bu iki gruba Saadet’i eklemleme çabası da dikkatlerden kaçmıyor. İlk etapta AKP’den milletvekili kopararak Meclis dengesini değiştirebilirler ve bu erken seçimin habercisi olur.

Erdoğan ve Bahçeli, İmralı mektubu ve Osman Öcalan skandalı gibi yakın gelecekte başlarına çok iş açacak hataların üstünü kapatabilmiş değil. Ama olası bir erken seçimde MHP’nin tüm yanlış hamleleri AKP’ye fatura ederek başına geleceklerden kurtulmaya çalışacağını tahmin edebiliriz. Tek adam rejiminin devamını kendi bekasının teminatı olarak gören Bahçeli şimdi yalnızca İyi Parti’yi değil Babacan-Gül projesini de izlemek zorunda. Üstelik oraya müdahale etme kapasitesi de çok ama çok düşük.

Bütün bu saydıklarımıza ABD -Rusya arasında sıkışmış olma halini de eklemek gerek. Yani sular durulmayacak. AKP içindeki çatlak derinleşecek, iktidar bloku ise eninde sonunda dağılacak. Onun yerine ne geçeceği ise hâlâ belirsiz. Net olan tek şey tek adam rejiminin makyaj tutmayacağı.

23 Haziran büyük başarısı sonrasında, halkın birleşik gücü yerine Babacan-Gül ya da Davutoğlu konuşmak durumunda kalmamız başlı başına hazin bir tablo. Halbuki son yaşadığımız süreç bize Siyasal İslam ve çeşitli versiyonlarının tarihsel olarak tükendiğini kanıtlıyor. Halk hem talancılarla hesaplaşmak hem de özlemini duyduğu Türkiye’ye bir an önce ulaşmak istiyor. Dolayısıyla bugüne gelinmesinde rol oynayanların “sütten çıkmış ak kaşık” muamelesi görmesine taktik gereği dahi izin vermemek gerek.