Sonucu şimdiden belli bir seçim: Yenilecekler. İyimser olmak için sebep çok.

Saray rejimi kaybediyor ama kapkara bir ihtimal olarak yine “kaybetmedim ki” diyebilir. Temkinli olmak için de sebep çok.
Seçim sonucunu değiştirecek (!) tek ihtimal yine çamura yatmaları… O ihtimali geçersizleştirmeye kararlı bir çoğunluk var, öyleyse asıl Saraylılar düşünsün neler olacağını, ama yine de temkinli iyimserlik şart.

Çamura yatmalarını önlemenin nihai çözümü bataklığı kurutmaktır. Siyasette yirmi dört saat uzun bir süredir ve önümüzde en az sekiz yüz kırk saat var. Bataklığı kurutmayı sürdürmek için.

Saray’ın Cumhur İttifakı, yani çelişkili ve zoraki hâkim ittifak, demokrasi isteyenler karşısında faşist bir ittifaktır, dolayısıyla kazanmak için kendi iç çelişkilerini bırakıp dış çelişkileri sertleştirirler ve zorbalıkları artar. Saray’ın karşısındaki çelişkili ve zoraki muhalefet ittifakında ise iç çelişkiler ertelenir ve ikinci turda zoraki değil mecburi ittifak devam eder. Gönüllü mecburiyet!

Sınıflı her toplumda soru bellidir: Gidişatta hâkim sınıfların çıkarları nedir? Emekçi sınıfların çıkarları nedir? Çıkarlar ile tercihlerin hep çakışması beklenmez kuşkusuz.

Hâkim sınıflar bakımından çelişkili ve zoraki hâkim ittifak deyince artık toprak ağası, tefeci bezirgân ve burjuvazi gibi sömürücü sınıflar arasındaki geçmişte kalmış çelişkileri kastetmiyoruz elbette. O çatışmalar tekelci burjuvazinin zaferiyle sonuçlandı. Son yıllarda İslamcı kesimlere hile, ihale ve hatta cebir yoluyla sermaye aktarımından ve FETÖ sermayesine çöreklenilmesinden söz edebiliriz. Her türden sermaye kesiminin mevcut iktidara dair kaygısı ancak bir ekonomik çöküntü döneminde kârdan zarar etmeleridir.

Şimdiki AKP-MHP hâkim ittifakının çelişkili yapısında daha önce de belirttiğim üzere siyasi sehem (suç ortaklığı) niteliği öne çıkıyor. Ve bu haliyle de özünde sermayeyi ve emperyalist çıkarları hâlâ temsil edebilmeye ve en azından bu rolünü sürdürmeye çalışıyor. Burjuvazi bu ittifakı mı öbürünü mü tercih eder, ya emperyalist güçler? Cevabı çarklarının hangisinde daha iyi dönebilmesinde yatıyor.

Çelişkili ve zoraki muhalefet ittifakının cisimleşmiş hali Millet İttifakı ise özünde emekçileri temsil etmiyor, sadece bir kâbustan kurtulma imkânını temsil ediyor. Saray mı, Meclis mi? Osmanlı mı, Cumhuriyet mi? Şimdilik bu kadar sade ve basit: Zoraki ve çelişkili muhalif ittifaka koşulsuz Evet değil, Saray’ın zoraki ve çelişkili ittifakına kesin ve mutlak Hayır.
Millet İttifakı (Mİ) ile Muharrem İnce (Mİ) örtüşmesi gidişatın tuhaf bir tecellisi ve nitekim manifestosu da öyle. Altı çizilecek yerleri var: “Tek partinin, daha doğrusu tek bir adamın kaderiyle özdeş hale getirilmiş bir ülkenin, ne kadar kolay yönlendirileceğini bilen uluslararası güçler, adeta keyifle ellerini ovuşturuyor... Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan ekonomi politikalarına son vereceğiz… İşçilerin sendikal hakları ile grev hakkını kullanılamaz hale getiren yasal hükümleri kaldıracağız.” Ve tercih edilebilmeleri için yapılan vurgu da her konuda sermayeyi ve yabancı sermayeyi teşvik. Komünist Manifesto beklenmiyordu elbette!

İnce’nin manifestosunun kelimeleri zaten nasıl bir zihniyet ve temsil düzleminde olduğunu sergiliyor. Mesela manifestoda laiklik ve Kürt tek kelimeyle bile yok (ama Türk milleti de sadece bir kere var!), iki kere din var (mesela: “Dini her şeye alet eden bir ekibin tahakkümü altındayız”), Müslümanlık kelimesi ise bir kere kullanılıyor (“Vicdansız ve gücün emrine girmiş bir din anlayışı, bizim Müslümanlık anlayışımızla bağdaşamaz.”). Altı kere millet var iki kere halk var, altı kere cumhuriyet ve dokuz kere demokrasi var, ‘ulusalcı’ İnce sadece bir kere ulusal diyor, beş kere de milli… Eh bir kere de toplumsal kelimesi var.

Ama sosyal demokrasi bile yok, altı kere özgür kelimesi var ama eşitlik hiç yok… Çalışanlar bir kere var ama emek yok.

Sol? Hiç mi hiç yok!

Yani Millet İttifakı kazansa da temkinli iyimserlik…

Eh, Saray’ın “Türkiye şahlanıyor (Şah-lanıyor!)” manifestosu karşısında ehvendir. Birinci ittifakın bozulması ihtiyacı, emekçiler ve herkes açısından da, ikinci ittifakın kazanmasını zorunlu kılıyor. Çünkü on altı yıldır yaşatılan kâbus bitmeli.
Tamamen bitirmek için de emek, sol, eşitlik, laiklik, kardeşlik gibi kavramları daha sık kullanmak ve manifestoları böyle de haykırmak lazım. Öyleyse eşitlik vurgusuyla, sol söylemiyle, laiklik savunuculuğuyla, Kürt’e Kürt diyebilen ve emek ekseninden vazgeçmeyen ve demokrasiyi “söz yetki ve karar halka” diye tarif eden bir muhalif Halk İttifakına ihtiyaç var.
Demek ki ve iyi ki bağımsız devrimci muhalefet de var, işte bu yüzden Halk İttifakı’nın ürünü Birleşik Haziran Hareketi kendi seçim çalışmasını, asıl seçimin ve asıl tercihin özgürlük, eşitlik, emek ekseninde olacağı bir çalışmayı parlamento dışında yürütüyor.

Ya yine atı (ç)alan Üsküdar’ı geçecek…

Ya da bu kez Üsküdar’da sabah olmadan önce uyanılacak.