Bugün artık tarihte kalan Berlin Duvarı üzerinden sola ve sosyalist değerlere yıllar yılı nefret kusan ‘Hür dünya’, neo-liberalizmin “mutlak zafer”ini ilan edişinin üzerinden çeyrek asır sonra dünyayı duvarlarla örmeye başladı. Oysaki Sovyetler’in çözülüşünün, doğu ile batı Berlin’i birbirinden ayıran duvarın yıkılışının hemen sonrasında neo-liberal ideolog Francis Fukuyama kapitalizmin mutlak zaferini ilan ederken, tarihin sonunun da geldiğini müjdeliyordu!

Japon asıllı Fukuyama çok sonradan kendisi de yanıldığını kabul etmek zorunda kalsa da, bu liberal safsata uzunca bir süre kendisine piyasada alıcı bulabildi.

Berlin’deki duvar yıllar yılı kapitalist kara propaganda için “kullanışlı” bir simge haline geldi. Hala da benzer şekilde kullanılıyor, düşmanlıklarını sürdürenler Berlin Duvarı’na sığınıyor, sosyalist düşüncenin ne menem kötü bir şey olduğunu dillendiriyor.
Berlin Duvarı yıkıldı ancak “modern dünya”, “utanç duvarları” örmeye devam etti. Batı Sahara’dan Filistin’e, Kore Yarımadası’ndan Kuzey İrlanda’ya, Meksika’dan Kıbrıs’a, Orta Avrupa’dan Suriye’ye, Macaristan’dan Balkanlar’a…

Şimdi bunlara yenileri ekleniyor.

Sağcı milyarder işadamı Donald Trump tam da kendisinden beklendiği üzere bir adım daha ileri giderek hem karadan hem de havadan duvarlar örmeye başladı. Ortadoğu ve Afrika’da bulunan yedi ülkenin vatandaşlarının ABD’ye girişi yasaklanırken, Meksika sınırına da boydan boya duvar örme talimatı verdi.

•••

Trump’ın seçim kampanyasında vaat ettiği transatlantik anlaşmaların iptali, göçmenlerin kovulması, Meksika sınırına duvar örülmesi, Ortadoğu ve İslam dünyasına ilişkin nefret suçunu da içeren ‘radikal söylemler’inin, Beyaz Saray’a taşındıktan sonra törpüleneceğine yönelik beklentiler boşa çıktı.

Popülist yeni liderin seçim kampanyasında dile getirdiği bu vaatler aşırı muhafazakâr çevreleri etkileme, onların oyunu almak için söylenen sözler olmadığı anlaşıldı. Der Spiegel’den Gordon Repinski’nin de belirttiği üzere Trump seçim vaatlerini birer birer uyguluyor ve bu da dünyayı ve kendi ülkesini daha güvenilmez hale getiriyor.

Trump, daha Obama’dan koltuğu devralmasının üstünden bir hafta geçmeden, CIA’in ‘su işkencesi’nin “yararlı” olduğunu da açıkça ilan etti ve diğer ülkelerdeki gizli CIA hapishanelerinin yeniden açılacağını duyurdu.

En kötüsü ve insanlık dışı olanı ise, bütün insanlık değerlerini ve uluslararası anlaşmaları yok sayarak İran, Irak, Suriye, Yemen, Libya, Sudan ve Somali’ye vize yasağı koyması oldu.

Bu ülkelerin ortak özelliği ise ABD’nin açık veya örtülü savaşına/müdahalesine maruz kalmasıdır. Oysa, Cenevre Sözleşmesi gereği savaştan kaçan sığınmacıların sığındıkları ülkelere kabul edilmesinin bir yükümlülük.

•••

Bütün bir dünya ayağa kalkmışken, Trump sevici siyasal İslamcılarda ses yok. Her vesileyle İslamofobi üstünden din istismarcılığı yapanlar, Trump’ın söylemlerini duymazdan gelmeye devam ediyorlar.

‘Dünya beşten büyüktür’ diye efelenen neo-Osmanlıcılar ve periferindeki kalemşorlar Trump’ın insanlık dışı yasağını eleştirmek bir tarafa, neredeyse savunur pozisyondalar!

Trump’ın seçilmesine ABD’li cumhuriyetçiler kadar sevinen tek kesim neo Osmanlıcılardı. İktidar muhiti ve yandaşlar zil takıp oynamışlardı seçildiğinde. Obama yönetimi ile “IŞİD”, “tampon bölge” ve “Gülen’in iadesi” başta olmak üzere dış politikada sorunlar yaşayan siyasal İslamcılar, Trump’la bunun değişeceğini umuyorlardı.

Trump daha ilk haftasında tampon bölge ve Suriye konusunda İslamcılara çalım attı! Üstüne de “ümmet kardeşleri”ne “insanlık suçu” işleyerek yasak koydu.

Trump kararnameleri vesilesiyle siyasal İslamcı eyyamcıların bir kez daha gerçek yüzü ortaya çıkarken “derin sessizlikleri” devam ediyor.

ABD’ye sokulmayanlara sahip çıkan, yasağa karşı isyan edenler yine İslamcı olmayan kesimler ve solcular oldu. Sokaklara çıkanlar da, açıklamalarıyla bu duruma tepki verenler de, “hepimiz Müslümanız” dövizleri taşıyanlar da bu kesimlerdi.

İşte tam da bu yüzden sol insanlığın vicdanıdır, ortak aklıdır.

Petrodolarların hükmettiği Körfez Monarşileri ve diğer İslamcı ülkeler kafalarını kuma gömerken, tepki verenler sosyal demokratların iktidarda olduğu Hollande’ın Fransası, Hristiyan demokrat Merkel’in Almanyası, İsveç’inden İtalya’yasına, Kanada’sına Batı dünyası oldu.

•••

Bir popülist sağcı liderin kendi içerisinde iki “yüz yıllık köklü bir demokrasi geçmişi”ne sahip dünyanın en büyük emperyalist ülkesini kişisel hırsları uğruna ne hale soktuğu ortada.

Trump’ı durduracak mekanizmalar her şeye rağmen ABD’de mevcut. Yargının kararnameleri durdurması, 16 eyalet savcısının Trump’a karşı çıkması, akademinin, aydınların, gazetecilerin isyan etmesi umut verici.

Yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplayan, bir tek kişinin iradesine tabi kılan “başkanlık modeli” getiren anayasa değişikliği şayet kabul edilirse Türkiye’nin sürükleneceği uçurumu varın siz düşünün. Bütün bir ülkeyi kendi üzerine geçirecek olan “yerli Trump”ı durdurabilene aşk olsun!